Bu Blogda Ara

23 Temmuz 2010 Cuma

Doğum kontrol yöntemleri

Doğum kontrol yöntemleri rehberi

İstenmeyen gebeliklere karşı size, yaşınıza, durumunuza en uygun yöntemi seçerek korunmalısınız. İşte doğum kontrol yöntemleri, güvenilirlikleri ve tüm ihtiyacınız olanlar...


Tüm aileler ve bireyler kendi doğurganlık davranışları konusunda doğru bilgiye dayalı, bilinçli ve gönüllü bir seçim yapmalıdırlar. Böylece istemedikleri gebeliklerden sağlıklı ve etkin bir biçimde korunabilirler.

A- DOĞAL YÖNTEMLER

Doğal aile planlaması çiftlerin doğurganlık bilinci ile gebeliği önlemeyi ya da oluşturmayı sağlayan bazı kuralları birlikte uygulaması olarak tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü, doğal aile planlamasını, manstrüel sişkusun (adet sişkusu) fertil ve infertil dönemlerinde, doğal belirti ve semptomları gözleyerek gebeliğin planlanması ya da gebeliğin önlenmesi yöntemleri olarak tanımlamıştır.

Doğal Yöntemlerin Etkinliği %75’dir.

1. Servikal Mukus Yöntemi (Rahim Ağzı Salgısı)

Kadın vajinadaki salgıyı kontrol eder. Gözlemini ve salgının eldeki hissini her gün kaydeder. Ovülasyon (yumurtlama) yaklaşırken mukus artar, incelir ve rengi berraklaşır. Daha elastik ve kaygan olur. İki parmak arasında yavaşça uzatılabilir. Bu tür mukus spermlerin yaşamsını ve yumurtaya doğru ilerlemesini sağlar. Ovülasyondan önce ve sonraki dönemlerde mukus azalır ve yapışkan bir hal alır. Vajen kuru hissedilir. Mukusun arttığı bu dönemde cinsel perhiz yapılır.

2. Bazal Vücut Isısı Yöntemi

Ovülasyondan sonra salgılanan pregesteron hormonu ısı arttırıcıdır. Yeni vücut ısısını 0,2 C ile 0,5 C arasında yükseltir ve bir sonraki menstrüasyona kadar yüksek ısıda tutar. Bu yükselişe termalleşme denir ve bu da bazal vücut ısısı yönteminin temelidir. Ovülasyon denime, vücut ısısını izleyerek saptanabilir.

Cinsel perhiz, menstrüel kanamanın ilk gününden, ısı artışının saptandığı 3. günün sonuna dek sürdürülmelidir. Isı çizgisinin üstünde 3 ısı kaydedene kadar beklenmelidir. Bir sonraki menstrüel kanama başlayana kadar cinsel perhize ara verilir.

Bu yöntem tek başına kullanılmamalıdır. Servikalmukus ve/veya servikal palpasyon (elle muayene) yöntemleri ile birlikte kullanılmalıdır.

3. Servikal palpasyon (Rahim ağzını parmakla muayene) Yöntemi

Kadın kendi kendini elle muayene ederek, servikal (rahim ağzı) kenarındaki değişiklikleri tanımlayabilir. İnfertil (güvenli) dönemde serviks,dış ağzı kapalıdır ve elle kolayca ulaşılır. Yaklaşan yumurtlama (ovülasyon) ile birlikte ostrojen harmonu düzeyi yükseldikçe serviks yumuşar. Yukarı doğru çekilir ve dış ağızı açılır. Ovülasyondan ortalama 4-5 gün nce yumuşamanın başlaması belirgin hale gelir. Elle rahim ağzı daha zor ulaşılır bir hal alır ve ele gelince de yumuşaktır. Eşler servikste ilk değişikliklerin belirlendiği andan, serviksin kolayca hissedildiği, sert olduğu ve ağzının kapalı olduğu zamana kadar cinsel ilişkide bulunmamalıdır.

4. Takvim yöntemi

Kadının bir periyodu 30 gün kabul edilirse ovülasyon adetin başlangıcından 16-18 gün sonradır. Buna göre adetin başladığı gün birinci gün olursa, adetin başlangıcından sonraki 14 ile 21. gün arası döllenme için en riskli dönemi oluşturmaktadır. Bu dönemde cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır. Mensturel sişkusun süresinin tam bilinememesi ve bir çok nedenden de etkilendiği için güvenli bir yöntem değildir ve kullanılmamalıdır.

5. Geri çekme

Cinsel ilişki sırasında erkeğin cinsel organının, boşalmadan önce vajenden çıkartılıp, meninin vajen dışına boşaltılmasıdır. Başarı oranı %75’dir. Başarı ile uygulandığında bile kadında ve erkekte psikolojik ve fizyolojik sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

6. Vajinal yıkama

Bazı kadınlar, vajina duvar ve kanalındaki spermleri yıkayıp atma düşüncesi ile cinsel ilişkiden hemen sonra vajinayı su ile yıkamanın gebeliği önlediğine inanır. Bu yöntem doğum kontrol yöntemi olarak tamamen etkisizdir. Çünkü spermlerin birkaç saniye içinde servikal mukusa geçebilirler.

B- EMZİRME VE GEBELİĞİN ÖNLENMESİ

Adet kanaması olmadıkça emzirmeyle gebelikten korunma yöntemi olarak tanımlanan bu yöntem özellikle doğumdan sonraki ilk aylarda, süt veren kadınların, belli koşullarla doğal olarak doğurgan olmadığı düşüncesine dayanır. Emzirmenin her koşulda gebelikten korumadığı bilinmelidir. Belli koşullarda ve belli süre için emzirme ile korunabilinir. En fazla 6 ayı düzenli emzirme ve adet görülmemesi koşullarında emzirme, kadının bu dönemde yeniden ovülasyona ve adet görmesini geçiktirir. Etkinliği %85’dir.

C- BARİYER YÖNTEMLER

Spermin rahim boşluğuna geçmesini engelleyerek gebelikten korurlar. Bariyer yöntemleri güvenlidir, yan etkileri yoktur, birlikte kullanımı etkinliklerini arttırır. Kondom (prezervatif), dioatrem ve spermisitler bu yöntemlerdendir.

1. Kondom (Prezervatif)

Cinsel ilişki sırasında penise takılan bir kauçuk kılıftır. Spermin vajinaya girmesini engeller. Sperisitler ile birlikte kullanılması etkinliğini arttırır. Doğum kontrolü dışında, AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasını önler.

2. Diyafram

Diyafram rahim ağzını örten, kenarları daha sert, kauçuk bir araçtır ve servikal açıklığa uygulanan spermisit jel ya da krem ile birlikte kullanılır spermisit madde diyafram tarafından fiziksel olarak engellemeyen spermleri öldürür.

3. Spermisitler

Vajinal spermisitler, spermlerin servikse ulaşmadan etkisiz hale getirilmeleri için vajinaya konur. Köpük, tablet, krem şeklinde bulunurlar. Diğer doğum kontrol yöntemlerine göre etkinliği daha azdır. Etkinliğini artırmak için kondom veya diyafram ile birlikte kullanılmalıdır.

D- ORAL KONTRA SEPTİTLER (DOĞUM KONTROL HAPLARI)

Doğum kontrol hapları şunlardır;

- Kombine doğum kontrol hapları
- Yalnız prefesteron içeren haplar (mini haplar)
- Ertesi gün hapı

1. Kombine Doğum Kontrol Hapları

Çok güvenilir bir doğum kontrol yöntemidir. Östrojen ve progesteron hormonları birlikte bulunur. Ostrojen, yumutlamayı (ovulosyonu) baskılar ve döllenmiş yumurtanın gelişmesini engeller. Progesteron rahim ağzı sıvısının azaltıp kıvamının artmasına neden olarak spermlerin geçişini engeller. Etkinliği%99,9’dur. En etkili yöntemdir. Her gün hormon içeren haplardan bir tane alınır. Kullanımı kolaydır. Yumurtalık ve rahim kanseri riskini azaltır, iyi huylu meme hastalıklarını azaltır. Kemik erimesi riskini azaltır. Hap kullanmaya son verdikten sonra doğurganlık yeteneği tekrar devam eder. Kullanmaya başlamadan önce gebelik testi ile gebelik olup olmadığı saptanmalıdır. Meme kanseri, kan pıhtılaşması olanlarda, kalp hastalarında, karaciğer hastalarında kullanılmamalıdır. 6 aylıktan küçük bebek emzirenlerde, sigara içenler, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, migren, depresyon tanısı olanlarda ise kontrol altında kullanılmalıdır.

2. Yalnız progesteron içeren haplar (Mini Haplar)

Ostrojen içermezler ve kombine doğum kontrol haplarına göre daha az progesteron içerirler. Kadında doğal olarak oluşan rahim ağzı sıvısını kalınlaştırarak spermin geçişine engel olur ve yumurtlamayı %50 oranında engeller. Etkinliği %96’dır. Her gün aynı saatte alınmalıdır. Emziren kadınlarda kullanılabilir. Ostrojenin yan etkilerinden dolayı kombine doğum kontrol hapı kullanmayan kadınlarda kullanılabilir.

3. Ertesi Gün Hapı

Ertesi gün hapı doğum kontrol yöntemi değildir. Korumasız cinsel ilişkiden sonra, sürdürülmesi kesinlikle istenmeyen gebeliklerin, döllenmiş yumurtanın rahim yüzeyine yerleşmesinden önce önlenmesidir. Tecavüz gibi zorunlu durumlarda başvurulan bu haplar, kullanacak olan kişiye marka belirtilmeden ve paketinden çıkarılarak verilmelidir.

E- ENJEKTE EDİLEN DOĞUM KONTROL İLAÇLARI

Pregesteron içeren ilaçlardır. Ovülasyonu (yumurtlama) engeller. Ayrıca, spermin rahime girmesini engelleyen kalın bir servikal mukus da oluştururlar. 3 ayda bir kullanılırlar. Geçici kontrosptit yöntemlerinin en etkililerinden biridir. Adet düzensizlikleri yapabilir. Yumurtalık kanserine karşı da koruyucudur. Ciddi bir tıbbi sorunla karşılaşılmadıkça süresiz kullanılabilir. Hamile olan, karaciğer hastalığı, damarlarında pıtılaşma, meme kanseri, nedeni bilinmeyen kanamalarda kullanılmamalıdır.

F- DERİ ALTI İMPLANTLARI

Beş yıl süreyle korunma sağlayan etkili, uzun süreli ve geri dönüşümlü bir doğum kontrol yöntemidir. Yapay hormon içeren yumuşak silikondan yapılmış altı ince ve esnek kapsül kadının üst kolunun iç kısmında derinin hemen altında küçük cerrahi bir girişimle yerleştirilir vücuda yavaş yavaş hormon salgılar. İçinde prefesteron hormonu ovülasyonu (yumurtlama) baskılayarak ve servikal mukusu, sperm geçişini engelleyecek biçimde kalınlaştırıp azaltarak gebeliği önler. En etkili doğum kontrol yöntemlerinden biridir gebelerde. Karaciğer hastalığı damarda pıhtılaşması olanlarda meme kanserinde kullanılmaz.

G- RAHİM İÇİ ARAÇLAR (RİA)

Günümüzde RİA, dünyada en yaygın olarak kullanılan geri dönüşümlü, uzun süre etkili doğum kontrol yöntemidir. Türkiye’de en çok Bakır T390A RİA kullanılır. Şekli T harfine benzer.

RİA rahim içine yerleştirilir, genellikle bakır ya da bir steroid hormon içeren, küçük plastik bir cisimdir. RİA spermin üst genital yollara ulaşmasına, yumurtanın (ovum) hareket etmesine engel olarak döllenmeyi engeller. Cinsel ilişkiyi etkilemeyen, güvenli ve çok etkili bir yöntemdir. Emziren kadınlar içinde uygundur.

RİA çıkarılıncaya kadar rahimde durur. Kendiliğinden düşerse vajinadan atılır. Rahim ağzında yara ya da kansere neden olmaz. Yerinde olup olmadığı klavuz ipi yoklanarak anlaşılır. 8 yıl kadar kullanılabilir. Cinsel yolla bulaşan (AİDS gibi) hastalıklara karşı koruma sağlamaz.
Kadının hamile olmadığından emin olunduğunda adet süresi boyunca herhangi bir zamanda uygulanabilir.

H- GÖNÜLLÜ CERRAHİ STERİLİZASYON

Gönüllü cerrahi sterilizasyon (kısırlaştırma) bütün dünyada kabul gören ve giderek yaygınlaşan bir aile planlaması yöntemidir. Baka çocuk istenmeyen ve doğurganlıklarını sona erdirmek isteyen çiftler için en güvenli yöntemlerden biridir. Doğurganlığı kalıcı olarak sona erdiren 18 yaşını doldurmuş olan herkese rızası ile, evliyse eşinin de onayı alınarak işlem yapılabilir. Kadında tüp ligasyonu (tüplerin bağlanması), erkekte vazektemi (sperm kanallarının bağlanması) şeklinde yapılan işlem, eğer istenilirse mikro cerrahi yöntemler ile düzeltilip, geriye dönüş de sağlanabilir. Ancak tekrar bu düzeltme işlemleri çok pahalı, zaman alıcı ve kesin sonuç garanti edilemez. Kadında tüp ligasyonu (tüplerin bağlanması) cinsel işlevleri etkilemez. Her iki tüp bağlandığı için yumurtalıktan gelen yumurta rahime ulaşamaz ve döllenmede engellenmiş olur.

Erkekte uygulanan vazektemi (sperm kanalının kesilip bağlanması) yönteminde spermin mekanik olarak dışarı ulaşması engellenmiş olur. Erkekte cinsel istek ve tenksiyonlar yönünden bir bozukluğa neden olmaz. Geri dönülmesi güçtür, kalıcı bir yöntem olarak kabul edilmelidir.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Kapalı vajina cinselliğe engel değil


Kapalı vajina cinselliğe engel değil

Genç kızların baba evine bile gönderilmesine yol açan “kapalı vajina” sorunundan artık kurtulmak mümkün.

Anne karnındaki kız bebeğin embriyonik gelişimi sırasında oluşmayan ve geçmişte evlendirilen genç kızların baba evine bile gönderilmesine ya da “koca karı yöntemi” diye tabir edilen ilaçlar ya da muskalarla çözüm bulunmaya çalışılan “kapalı vajina” sorununun artık küçük bir cerrahi operasyonla kabus olmaktan çıktığı bildirildi.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Çetin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kadınlık organlarının, çoğunlukla doğuştan gelen ve nedeni henüz belli olmayan yapısal bozukluklarının aynı zamanda işlevsel sorunlara da yol açtığını söyledi.

Kadınlık organlarındaki doğumsal yapı bozuklukların görülme sıklığıyla ilgili detaylı istatistiki veriler bulunmadığını, ancak kadınların yaklaşık yüzde 5-6'sında görüldüğünün tahmin edildiğini belirten Çetin, son yıllarda yaygın olarak rastlanılan vajina yokluğunun gelişen tıp imkanları sayesinde artık kabus olmaktan çıktığını ifade etti.

Cinsel ilişkiyi engelleyen bir sorun

Her bin kadından birinde görüldüğü tahmin edilen vajina yokluğunun, cinsel ilişkiye girmeyi engellediğine dikkati çeken Prof. Dr. Çetin, şunları söyledi:

“Yıllar önce bu tür hastalar evlendirildiklerinde cinsel ilişkiye girilemediği için eşleri tarafından baba evlerine gönderilirlerdi. Bir sağlık sorunu olmanın yanı sıra toplumsal yaralar da açan bu durum artık küçük bir cerrahi operasyonla gideriliyor. Eskiden hiç yapılmayan bu tür operasyonları artık laparoskopik yöntemlerle de gerçekleştirmek mümkün.

Son yıllarda standart yöntemin aksine laparoskopik yöntemi tercih ediyoruz. Bu yöntemde, karın duvarında 3 tane kesi açıyoruz. Özel olarak geliştirdiğimiz alet sistemini kullanarak, oluşmamış vajina dokusunun bir haftada normal vajina uzunluğuna getirilmesini sağlıyoruz.”

Prof. Dr. Çetin, bu operasyonda, vajinasını oluşturdukları hastaların sadece cinsel ilişkiye girebildiklerini, ancak çocuk sahibi olmadıklarını belirterek, “Çünkü, doğuştan vajinası olmayan kadınların uterusları (rahim) da olmuyor. Bu durumdaki hastalar adet kanamaları görmediklerinde hekime başvurunca bu anomaliyi fark edebiliyorlar” diye konuştu.

Küçük bir cerrahi operasyonla vajinası oluşturulan hastaların yumurtalıklarının bulunabildiğini, bu durumdaki hastaların anne olabileceklerini anlatan Çetin, şöyle devam etti:

“Ancak, bu hastaların normal yolla hamile kalmaları mümkün değil. Yumurtaları varsa, bu yumurtalar alınmak suretiyle taşıyıcı anne kanalıyla çocuk sahibi olabiliyorlar. Ancak, Türkiye'de yasalar izin vermediği için yurt dışına giden çok sayıda hastamız var.”

Çetin, Türkiye'de tıp alanındaki gelişmelerin Avrupa ülkelerinden geri kalmadığını, bu nedenle sağlıkta yurt dışına döviz kaptırmayı da doğru bulmadıklarını belirterek, “Ancak, elbette taşıyıcı anneliğe Türkiye'de yasalarımızın izin vermesi için bunun öncelikle altyapısını oluşturmak gerekir” diye konuştu.

Mutlu bir cinsel yaşamın sırları

Mutlu bir cinsel yaşamın sırları

Mutlu ve her iki taraf için de tatmin edici bir cinsel yaşantıya sahip olmak bu kadar zor mu?

Ülkemizde okulda ve evde cinsel eğitim olmadığı için, kişiler cinsellikle ilgili bilgileri arkadaşlardan, kitaplardan ve son dönemde en fazla internetten edinmektedir. Ancak yine de edindikleri bilgiler sınırlı olmakta ve cinsel tecrübe yaşaacakları zaman kafalarında birçok soru ile yatak odasına gitmektedirler.

Hem erkek hem de kadın bilgisiz ve tecrübesiz olduğunda cinsel sorunlar da daha ilk geceden çiftin karşısına bir kabus olarak ortaya çıkmaktadır. Mutlu ve her iki taraf için de tatmin edici bir cinsel yaşantıya sahip olmak bu kadar zor mudur?

Cinsel konularda halkımızı bilgilendirmeyi ve cinsel sorunlara çözüm üretmeyi amaçlayan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), mutlu bi cinsel yaşam için uyulması gereken altın kurallarla ilgili çok çarpıcı bir basın açıklaması yaptı.

Seks kişinin bedenini sevdiği ile paylaşmasıdır

Ön sevişmesiz seks olmaz

Cinselliğin toplumumuzda olduğundan farklı algılandığını ve çiftlerin adeta seksi bir keyif olmaktan çıkarıp eziyet haline getirdiklerini söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; ''Cinsellik dokunmak, okşamak, öpüşmek, sevişmek ve cinsel birleşmeyi içeren bir bütündür. Kişinin bütün benliğiyle dahil olduğu bir eylemdir ve bedenini sevdiği kişi ile paylaşmasıdır. Çift arasında yaşanan özel bir ilişkidir. Oysa ki çiftler, cinselliği sadece cinsel birleşme olarak algılıyorlar.

Çoğu zaman ön sevişme bile olmadan penis-vajina birleşmesini gerçekleştirmeye çalışıyorlar ve böylece sorunlar ortaya çıkıyor. Ne erkek mutlu oluyor ne de kadın. Kadın erkeği bencil olup sadece kendini düşünmekle suçluyor, erkek ise kadının soğuk olduğunu ve yatakta hiçbirşey yapmadan sadece yattığını söylüyor. Oysa ki cinsellikte ön hazırlık çok önemlidir, çünkü kadın ve erkek farklı şekillerde uyarılırlar. Erkek sekse daha çabuk hazır olabilirken, kadının önce ruhunun okşanması ve daha sonra da dokunsal olarak uyarılması gereklidir. Ön sevişme yapılmadan doğrudan penis-vajina ilişkisine geçildiğinde kadın hazır olmadığı için seksten keyif almayacaktır.'' dedi.

Cinselliği konuşmaktan çekinmeyin

İyi seks yapmak tecrübe ile öğrenilir
Hem kadını hem de erkeği mutlu edecek bir seks yaşantısı için konuşmanın çok önemli olduğunu belirten CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; ''Uzun yıllar boyu evli olan çiftler bile aslında birbirlerinin cinsel olarak gerçekte ne istediğini bilmiyorlar. Çünkü cinselliği konuşmuyorlar. Toplumca seks yapmayı doğuştan bildiğimizi ve zamanı geldiğinde çok iyi seks yapacağımızı zannediyoruz. Oysa ki nasıl okuma-yazma okulda öğreniliyorsa, seks de tecrübe kazandıkça sonradan öğrenilir.

Mutlu ve tatmin edici bir cinsel yaşam için partnerinizle konuşun. Onun sizden istek, arzu ve beklentilerinin neler olduğunu öğrenin. Sizde arzu, istek ve beklentilerinizi partnerinizle paylaşın. Ayrıca endişeleri ve korkuları da paylaşmak gereklidir. Böylece birbirinizi daha iyi tanımış olursunuz, ya partnerimi mutlu edemezsem ya da ona rezil olursam kaygısı yaşamadan sadece zevke odaklanabilirsiniz. Cinsel mutluluğun yolu karşıklı güvenden geçer. Bu güveni oluşturmak için de çift birbirini tanımaya vakit ayırmalıdır, birbirinin duygularına değer vermelidir, penis vajina birlikteliğine takılıp kalmamalıdır.'' dedi.

İdeal ortamı sağlayın

Rahatlamak için birbirinize masaj yapın
Seks için çiftin hoşlarına giden ideal bir ortam yaratmalarının onların cinsel enerjisini arttıracağını söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psk. Dnş. Fatma Ayrık; ''Her insanın hoşuna gidecek bir sevişme ortamı vardır. Ortam ne çok sıcak ne de soğuk olmalıdır. Işık çiftin arzusuna göre ayarlanabilir. Yumuşak yastıklar, dinlendirici bir müzik, kokulu mumlar da ortama dahil edilebilir. Kapının ve telefonun çalmaması da önemlidir. Böylece çift sadece sevişmeye ve birlikte geçirecekleri keyifli zamana odaklanabilir. Ayrıca sevişmeden önce yorgun olmamak, çok aç ya da çok tok olmamak da önemlidir, sevişmeye başlamadan önce hafif birşeyler atıştırmak yeterli olacaktır.

Çiftlerin çoğu cinselliği haz alıp haz vermek olarak değil de, bir performans göstergesi olarak algılarlar. Özellikle erkekler için cinsel performans çok önemlidir ve ilişki öncesi kaygıları yüksek olabilir. Bu nedenle gevşemek ve rahatlamak çok faydalı olacaktır. Çift birbirine yumuşak dokunuşlarla bebe yağı sürerek acele etmeden masaj yapabilir ve birlikte geçirdikleri her anın tadını çıkarabilir.'' diye ekledi.

20 Temmuz 2010 Salı

Cinsel takıntılarınızın kurbanı olmayın

Cinsel takıntılarınızın kurbanı olmayın

Düşünün hayatınız bir anda değişiyor ve aklınıza öyle şeyler geliyor ki, kendinizden utanıyorsunuz. Başkalarına yan gözle bakacaksınız diye kendinizi eve kapatıyor, kimseyle göz göze gelemiyor, en yakınınızla bile cinsel içerikli hayaller kuruyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız?

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

Türkiye'de 2 milyon, İstanbul'da 250 bin takıntı hastası var ve çocuklar da bu hastalığa yakalanabiliyor. Günümüzde her 10 bin kişiden 250-300'ünün takıntı hastası olduğu biliniyor. Dünyada ise 300 milyon kişide 'takıntı' hastalığı var.

Kadınların en çok temizlik takıntısı olduğunu belirten Dr. Oğuz Tan, erkeklerde cinsellik takıntılarının daha sık görüldüğünü söylüyor. Obsesyon (takıntı) hastalığının çocuklukta da ortaya çıktığına işaret eden Dr. Oğuz Tan, "Takıntılı çocuklar sürekli aynı soruyu sorarlar. Ders çalışırken bir cümleyi okuyup, emin olamadıkları için tekrar aynı cümleye dönerler. Bir sayfa okumaları için 5-6 saat geçmesi gerekir" diyor.

Düşünün hayatınız bir anda değişiyor ve aklınıza öyle şeyler geliyor ki, kendinizden utanıyorsunuz. Başkalarına yan gözle bakacaksınız diye kendinizi eve kapatıyor, kimseyle göz göze gelemiyor, en yakınınızla bile cinsel içerikli hayaller kuruyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız? Cinsel takıntılı biri olduğunuzun farkına varmalı ve vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmalısınız.

Cinsel takıntılar zihinden kovulamıyor

Cinsel takıntılar, dayanılması zor, büyük utanç ve acı veren takıntılar arasında. Psikiyatri Uzmanı Oğuz Tan, cinsel takıntıları; "Kişilerin aklına hiç istemedikleri zamanda hiç istemedikleri kişilerle ilgili cinsel düşünceler, erotik görüntüler gelmesidir. Her takıntıda olduğu gibi tekrarlayıcıdırlar ve zihinden kovmaya çalışmakla gitmezler" diye açıklıyor.

En sık rastlanan cinsel takıntılar nelerdir?

Zaman zaman hastalarımız yüzleri perişan, gözyaşlarına boğulmuş halde odamıza girerler ve sesleri boğularak, tıkanarak, utanarak anlatırlar: "Kızlarıma tecavüz etmekten korkuyorum. Anneme cinsel arzu duyuyormuş gibi bir hisse kapılıyorum. Üç yaşındaki yeğenimi öptükten sonra penisimin sertleşip sertleşmediğini kontrol ediyorum."

Bu kişiler ya kızlarının saçlarını bile okşamaz olur, annelerine yaptıkları ziyaretleri bayramdan bayrama indirirler ya da gerçekten sapık olup olmadıklarım kontrol maksadıyla olur olmaz yerde, olur olmaz şekilde yakınlarına dokunup onları sinir ederler. İnsanların cinsel organlarına bakma takıntılarına da sıkça şahit oluruz. Kadınların cinsel organlarına bakma dürtüsü duyan erkekler, gözleri erkeklerin kasıklarına kayacakmış korkusu yaşayan kadınlar sık sık bize başvururlar. Bu kişiler, erkekse kadınları rahatsız etmekten, kadınsa 'hafifmeşrep' damgası yemekten büyük korku duyarlar.

Kişi cinsel takıntılarını nasıl kontrol altında tutabilir?

Aslında bu tıbbi bir durumdur, 'obsesif kompülsif bozukluk' adında bir hastalıktır. Beyinde seratonin adlı maddenin eksik olmasından kaynaklanır. Kişi bu düşüncelerin sapıklık olmadığım, tıbbi bir durum olduğunu bilmeli, düşünceleri kafadan atmaya çalışmamalıdır. Kendi kendine düzelmesi çok zordur, mutlaka psikiyatriste gidilmelidir.

Cinsel takıntılar, bir bakıma seks bağımlılığı mıdır?

Seks bağımlılığıyla hiçbir alâkası yoktur. Tam tersine, cinsel takıntısı olan insanlar son derece mazbut, ahlaki değerlere haddinden fazla önem veren, hatta ahlaki konularda oldukça katı olan kişilerdir. Korktukları şeyleri asla yapmazlar. Takıntı, düşüncenin bir hastalığıdır. Asla istenmeyen eylemle sonuçlanmaz. Takıntılı insanlar kendilerine büyük haksızlık eder, 'sapık' olduklarının anlaşılacağı endişesiyle izole bir hayat yaşamaya başlarlar.

Obsesif kompülsif kişilik bozukluğu

Psikolog Yasemin Yeşilyaprak, obsesif kompülsif kişilik bozukluğunu şöyle açıklıyor; "Dürüstlük, kuralcılık, güvenilirlik gibi özelliklerin baskısıyla, esnek olamayışın, değişime uyum sağlayamamanın doğurduğu bir bozukluktur. Hastalar, sorumlulukları ciddi şekilde üstlenirler ama hata yapmaktan ve eksiklikten nefret ettikleri için ayrıntılarla çok fazla meşgul olurlar ve gerçek amaçlarının ne olduğunu unuturlar.

Sonuç olarak karar vermede ve işleri tamamlamada güçlük çekerler. Bu tür problemler, sorumlulukların bir endişe kaynağı haline dönüşmesine sebep olur ve bu kişiler amaçlarından nadiren memnuniyet duyarlar. Çoğu obsesif kompülsif özellikler uyumludur ve bunlar çok belirgin olmadığı sürece, bu özelliklere sahip kişiler daha fazla amaçlarına ulaşırlar.

Özellikle bilimde ve kuralların, mükemmeliyetçiliğin ve azmin gerekli olduğu akademik alanlarda bu kişiler başarılı olurlar. Bununla birlikte kişiler arası ilişkilerde ve kontrolünün olmadığı durumlarda kendilerini huzursuz hissederler. Diğer insanlarla ilişkilerinde ve ne olacağı öngörülemez durumlarda mutlaka güven bulmak isterler.

Uzmanlar diyor ki; cinsellik takıntısını seks bağımlılığıyla karıştırmayın >>>

Cinsel takıntıların altında ne gibi sorunlar olabilir? >>>

Cinsel takıntılar ne zaman tehlikeli boyuta ulaşıyor?

Cinsel takıntının varlığı bile oldukça kötü. Takıntının hafifi bile kişiye büyük azap yaşatır. Takıntı şiddetlendikçe insanlardan uzaklaşma, kendini tecrit etme ve ağır depresyon ortaya çıkar.

Cinsel takıntılar, kişinin hayatını nasıl etkiler?

Utanç duygusu, insanlardan uzaklaşma, mutsuzluk, hayattan zevk almama, huzursuzluk, sıkıntı verir.

Cinsel takıntılar, cinsel yaşamı nasıl etkiler?

Cinsel takıntılar, cinsel bir problem değildir. Cinsel fonksiyonun değil, düşüncenin bir hastalığıdır. Cinsel takıntısı olanların cinsel hayatı normaldir. Tek problemleri, dönem dönem depresyonun doğal sonucu olan cinsel isteksizliktir.

Cinsel takıntıların altında ne gibi sorunlar olabilir?

Bazı eski kitaplarda, bilinçaltında yatan gizli cinsel arzuların cinsel takıntılara yol açabileceği yazar. Bunun doğru olmadığı, bugün çok iyi anlaşılmıştır. Takıntı, biyolojik bir problemdir. Beynin ön ve alt bölgelerinin hastalığıdır. Bu bölgelerde serotonin maddesinin düşüklüğünden kaynaklanır. Hastalığın elbette psikolojik sebepleri de vardır. Ama bu psikolojik sebepler, bilinçaltı arzular değildir; sıkıntı sahiplerinin, fazla mükemmeliyetçi ve ahlakçı, kolaylıkla suçluluk duygularına kapılıveren insanlar olmalarıdır.

Cinsel takıntılı olmak sapkınlık mıdır?

Sapkınlıkla hiçbir alâkası yoktur. Bu kişiler, sapık olacak en son insanlardır.

Eşcinsellik takıntısı kişide ne tür sorunlara yol açar?

Eşcinsellik takıntısı da pek çok 'normal' erkeğin hayatını mahveden takıntılardandır. "Ben eşcinsel miyim?" sorusu zihinlerini kavurur. Ömürleri boyunca hiçbir erkeğe ilgi duymamışlar, sadece ve sadece kadınları hayal etmekten, kadınlarla beraber olmaktan zevk almışlardır. Ancak erkeklerle sevişirken görürler kendilerini. Yakın arkadaşlarıyla, amca çocuklarıyla, tanımadıkları erkeklerle homoseksüel ilişki halindeki pozları gözlerinin önünden gitmez. Erkek soyunma odası türü yerlerde dehşete kapılırlar. Eşcinsel görünce yılan görmüş gibi paniğe kapılan, eşcinsel görmemek için yıllardır Beyoğlu'na ayak basmamış hastalarımız var.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Cinsel Sağlık Hattında Yoğunluık


Türkiye’yi de etkileyen küresel ekonomik kriz nedeniyle "Cinsel Sağlık Danışma Hattı"nı arayanların sayısında yüzde 30 artış oldu

Avrupa Cinsel Sağlık Birliği (ESDA) Başkanı İrem Hattat, Türkiye’yi de etkileyen küresel ekonomik kriz nedeniyle "Cinsel Sağlık Danışma Hattı"nı arayanların sayısında yüzde 30 artış meydana geldiğini bildirdi.

Hattat, yaptığı açıklamada, Aile Sağlığı Araştırma Derneği (ASAD) tarafından ESDA şemsiyesi altında 2002 yılında oluşturulan "Cinsel Sağlık Danışma Merkezi"nin 0212-282 01 01 numaralı bilgi hattına yapılan başvurulara ilişkin bilgi verdi.

Danışma hattının 2002 yılındaki açılışından bu yana büyük ilgi gördüğünü ve 12 ülkede bulunan ESDA danışma hatları arasında en çok aranan hat olduğunu anlatan Hattat, bu yıl Ekim ayına kadar 126 bini aşkın başvuru aldıklarını bildirdi.
Hattat, cinsel danışma hattını arayanların yüzde 82’sini erkeklerin, yüzde 18’ini kadınların oluşturduğunu belirtti.

Tüm ülkeler arasında Türkiye’nin, hattı arayanların en genç olduğu ülke olduğuna dikkati çeken Hattat, "Türkiye’de hatta başvuruda bulunanların ortalama yaşı 29 iken, bu Fransa’da 50, İngiltere’de 48, İspanya’da 46, Yunanistan’da ise 43.

Arayanlar arasında yine Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında doktora başvurmama oranı en yüksek ülke de Türkiye. İspanya ve Fransa gibi ülkelerde 10 hastadan 5’i doktora başvururken, bizde 10 hastadan sadece 2’si doktora yöneliyor" diye konuştu.

Krizin yansıması

İrem Hattat, ülkeler arasında Türkiye’nin, "sertleşme sorunu"nun en az sorulduğu ülke olduğuna işaret ederek, başvuruların Almanya’da yüzde 93, Fransa’da yüzde 75, İspanya’da yüzde 65’ini oluşturan bu sorunun, Türkiye’de ise yüzde 21 düzeyinde kaldığını anlattı.

Hattat, şunları kaydetti:

"Türkiye’de, Avrupa’dan daha çok erken boşalma konusu soruluyordu. Ekonomik krizle birlikte arama sayıları ve sorunların oranlarında değişim yaşandı. Ekonomik krizin etkisiyle Cinsel Sağlık Danışma Hattı’nı arayanların sayısında yüzde 30 artış meydana geldi. Bugüne kadar en çok erken boşalma, sertleşme sorunları, penis boyu ve cinsel istek azlığı soruluyordu.

Hattı arayanlar artık özellikle sertleşme sorunu ve ilaç tedavilerine ilişkin bilgi istiyor. Kadınlarda da durum ters. Diğer ülkelerde cinsel isteksizlik sorulurken, Türkiye’de daha çok orgazm problemleri soruluyor. Kadınlar eşleri için ise yüzde 55 oranında sertleşme sorunu ve tedavisi konusunda soru yöneltiyor."

"Stres, cinsel fonksiyonları geriletebilir"

ASAD başkanlığını da yürüten İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Androloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat da Cinsel Sağlık Danışma Hattı’na yapılan başvurulardaki değişime ilişkin şunları söyledi: "Ekonomik kriz, finansal zorluklar ve benzeri olumsuz faktörler insanların sağlığını hem organik, hem psikolojik, hem de sosyal yönden etkiler. Uzun süreli ve kontrol altına alınamayan stres, vücutta stres hormonlarının seviyesini artırır, bağışıklık sistemini, damar ve sinir sistemini olumsuz yönde etkiler. Stres, damar ve sinir sistemini etkileyerek cinsel fonksiyonları da geriletebilir.

Bunun dışında stres, psikolojik yönden de cinsel fonksiyon problemlerine zemin hazırlar. Sosyal olarak da çiftlerin arasında stres nedeniyle oluşan gerginlikler, iletişim sorunları, cinsel fonksiyonları azaltabilir.

Bu bakımdan ekonomik zorlukların görüldüğü dönemlerde cinsel fonksiyon şikayetlerinin artması şaşırtıcı değildir."

Sertleşme sorununun tedavisinde kullanılan ilaçlara olan ilginin artmasının da insanların cinsel şikayetlerinden kurtulmak için daha çok ilaç tedavisine başvurduklarını gösterdiğini belirten Prof. Dr. Hattat, sertleşme sorununun çözümüne yönelik çok etkili ilaçların bulunduğunu söyledi.

Prof. Dr. Hattat, bu ilaçların hekim tavsiyesi ve kontrolünde alındığında yararlı olacağını vurgulayarak, hekime danışmadan ilaç alanların büyük bir kısmının ilaç doğru etki göstermeyince daha da büyük depresyona girdiğini kaydetti.

16 Temmuz 2010 Cuma

Ramazanda cinsellik nasıl yaşanmalı?


Ramazanda cinsellik nasıl yaşanmalı?

Sağlıklı ve mutlu bir cinsellik yaşamak aslında elinizde

Ramazan ayının başlamasına birkaç gün kala her yıl olduğu gibi ''Ramazan'da cinsellik nasıl yaşanmalı?'' konulu tartışmalar da gündeme gelmeye başladı.

Basın açıklamalarıyla ve anket çalışmalarıyla gündem yaratabilen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) bu konu ile ilgili bir açıklama yaptı.

"Cinselliğin ülkemizde hala bir tabu olduğunu savunan CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; "Cinsellikte topluma hâkim olan abartılmış ayıp, yasak ve günah kavramları, kişinin nikâhlı eşiyle yaşadığı normal cinsel ilişkileri bile gölge altına alabiliyor. Bunun en güzel örneklerinden biri Ramazan ayında yaşanan cinsellik tartışmalarıdır. Ramazan ayında cinsellik çok yanlış bir şekilde, sanki bir suç, bir günah ya da çok kötü bir eylemmiş gibi algılanabiliyor. Hangi ayda olursa olsun, bir insan yanlış yapıp sonuçlarına katlanıp, acı çekerse; eşiyle sağlıklı bir şekilde cinsel ilişkiye girdiğinde de o kadar rahatlar ve keyif alır." dedi.

Sevgisiz bir toplum olduk

Cinsel dengenin bozulmasıyla etkilenenin sadece cinsel hayat olmadığını, toplumsal yapımızı bir arada tutan saygı, güven ve en önemlisi sevgi kavramının da etkilendiğini söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak ise konu ile ilgili görüşlerini şöyle dile getirdi: "İyi dengelenmiş bir ilişki hiç kimsenin ruhsal, düşünsel, duygusal veya cinsel olarak diğerine hükmetmediği bir ilişkidir. Ancak, günümüzde herhangi bir çift için cinselliği dengeli bir şekilde ifade etmek ve yaşamak çok zordur. Bu durum sevgisiz, saygısız ve birbirine güvenmeyen bir toplum haline gelmemizin de bir sonucudur.

CİSED olarak; ilişkilerimizin sevme ve denge durumundayken, cinselliğimizin sevgi dolu ve dengeli olacağına inanıyoruz. Yaklaşan Ramazan ayının; sevgiyle, huzurla, güvenle, yardımlaşmayla ve şefkatle, Türk insanını ihtiyaç duyduğu bu alanlarda desteklemesini ve cinsel hayatlarında dengeli bir alana taşımasını bekliyoruz. Birlik ve dayanışmanın pekiştiği, insanlarımızı birbirine daha çok yakınlaştıran, günlük kaygı ve sıkıntılardan uzaklaştıran, yardımlaşmaların arttığı, barış, kardeşlik ve hoşgörünün yaşanmasına vesile olan Ramazan ayı; geleceğe olan güvenimizi tazeleyen çok özel günlerdir."

"Ramazan ayı, cinselliği yasaklamadan kalpleri arındırma zamanıdır'

Ramazan ayının cinselliği yasaklamadan kalpleri arındırmak için bir fırsat olabileceğini söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; "İslam inancına göre; oruçluyken cinsel ilişkiden kaçınılmalı ve iftarla imsak arasında ilişkiye girilmelidir. Ruhsal ve bedensel bir arınma yaşanması gereken Ramazan ayında cinselliği yasaklamak yerine; gönüller ve beyinler arındırılarak huzurlu ve dengeli bir ruh hali yaratılmaya çalışılmalıdır.
Ramazan ayı boyunca, sağlıklı ve mutlu bir cinsellik yaşanabilir.

Kişi beynini kapatarak duygularına odaklanabilir, endişe, korku ve kaygılarını bir tarafa bırakarak anın tadını çıkarabilir. Çünkü insanın maddi ve manevi gelişmesinin yanı sıra ruh ve beden sağlığının korumasında önemli bir yer tutan cinsellik; İslam dini tarafından, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biri olarak görülmüştür. İnsanlar için cinsel arzu ve istekler; açlık, susuzluk gibi doğal olgulardır. Bu nedenle arınma ve arındırma ayı olan Ramazan'da, insanlar cinselliği yasaklamadan; gönüllerini, kalplerini ve beyinlerini arındırmalıdır. İçlerindeki kötü duygu ve düşüncelerden kurtularak olumsuzlukları bir kenara bırakmalı, cinsel yaşam ve partnerleriyle ilgili iyi düşüncelere sahip olmaya gayret etmelidirler." dedi.

İftardan sonra cinsel istek artabilir

İftar sonrası tokluk hissiyle beraber cinsel isteğin artmasının ise sık rastlanan bir durum olduğun altını çizen CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; "Çünkü insanın temel dürtüleri olan yemek, içmek, barınmak, korunmak ve cinsellik bir zincirin halkaları gibidir. Ancak aşırı yemek yiyerek, tok karnına veya soğuk içecekler içtikten ya da dondurma yedikten sonra cinsel ilişkiye girmek sağlıklı değildir.

Hazımsızlık ve soğuk yiyecekler cinsel enerjide dengesizliğe yol açabilir. Aşırı tok karın performans düşüklüğünden başarısızlığa kadar birçok cinsel soruna neden olabilir. Bu nedenle iftardan hemen sonra cinsel ilişkiye girilmemesi gerekir." diye konuştu.

Ramazan ayında dargınlıkları ve kırgınlıkları bir yana bırakmalıyız Ramazan ayının yarattığı birlik ve dayanışma alışkanlıklarıyla, başta cinsel hayat olmak üzere, tüm yaşamda iyiye ve güzele yönelinmesi gerektiğini söyleyen Dr. Keçe; "Türk halkının daha sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşama sahip olması, cinsel sorunlarımızın aşılması, bireyin ve ailenin cinsel sağlığının iyileştirilmesine katkıda bulunma, cinsel konularda bilgisiz ve eğitimsiz hızlı nüfus artışına engel olma, temel insan haklarından olan cinsel sağlık, aile planlaması, üreme sağlığı ve eğitimi konularında hepimize her geçen gün daha fazla görevler düştüğüne inanmaktayız.

Bu yüzden Ramazan ayını önemine ve ruhuna uygun olarak yaşamalıyız. Dünyada ve ülkemizde zaman zaman meydana gelen deprem, tusunami gibi doğal afetler, terör, savaş ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar sonucu birçok insan hayatını kaybetmiş, yaralanmış veya yakınını ve yuvasını kaybederek ortada kalmıştır. Bu durum insanlığı büyük acılarla karşı karşıya getirirken, bizlere de daha önce yaşamış olduğumuz felaketleri ve bize uzanan yardım ellerini hatırlatmıştır.

Öyle inanıyoruz ki; bu hatırlayış, Ramazan ayında dargınlıkları, kırgınlıkları bir yana bırakarak barış ve hoşgörü içerisinde, sevgi ve saygı ile bizi, birbirimize daha sıkı bağlayacaktır. Yoksullara, öksüz ve yetimlere, düşkün ve yaşlılara, huzurevi sakinlerine, engellilere, sokak çocuklarına, şehit ailelerine, öğrencilere, gurbettekilere, hastalara ve ilgiye muhtaç herkese Ramazan ayının güzelliklerini yaşamanın ve yaşatmanın küçük bir fırsatını sunmamız gerekiyor." dedi.

www.haberturk.com

15 Temmuz 2010 Perşembe

AIDS, grip gibi başlıyor

AIDS, grip gibi başlıyor

Önceleri toplumun marjinal kesimlerinin hastalığı olarak bilinen sendrom dikkat edilmediği takdirde ev hanımlarından çocuklara kadar herkesi etkileyebiliyor.

“Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu” yani bilinen adıyla AIDS dünyada ve Türkiye’de yayılmaya devam ediyor. Önceleri toplumun marjinal kesimlerinin hastalığı olarak bilinen sendrom dikkat edilmediği takdirde ev hanımlarından çocuklara kadar herkesi etkileyebiliyor. Ancak yaygın inanışın aksine HIV pozitif yani AIDS virüsü taşıyan kişiler artık ölümü beklemiyor. Gelişen teknoloji ve günümüzdeki tedavi olanakları ile AIDS, artık kronik bir hastalık olarak tanımlanıyor.

Memorial Hastanesi; Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. M. Servet Alan, “AIDS hastalığı ve korunma yolları“ hakkında bilgi verdi.

1980’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri’nde homoseksüel erkeklerde “Kaposi sarkomu” olarak adlandırılan ve daha çok yaşlılarda görülmesi beklenen bir tümörün ve “Pneumocystis carinii” adlı etkene bağlı akciğer iltihabının sıklığında artış görüldüğü dikkati çekmiştir. Daha sonra kan ve kan ürünü verilenler, damar içi uyuşturucu bağımlıları ve bunların cinsel eşlerinde de benzer tabloların görülebildiği ortaya çıkmıştır.

1983 yılında etken olan HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) tanımlanmıştır. 1985 yılında tanı testleri kullanıma girmiştir. 2007 yılında tüm dünyada 33 milyon insanın HIV virüsü ile yaşadığı tahmin ediliyor. Her yıl saptanan yeni olgu sayısı 2001 yılında 3 milyon iken, 2007 yılında 2.7 milyona düşmüştür. Küresel yayılım dengelenmekle birlikte hala yüksek düzeydedir. 2007 yılında 2 milyon kişi AIDS nedeniyle yaşamını yitirmiştir.

Anne adayları bilinçlendirilmeli, mümkünse test yapılmalı

HIV, kan ve cinsel temas yolu ile bulaşır. En sık bulaşma yolu cinsel temastır. Hastalığı taşıyan anneden bebeğe, doğum öncesinde, doğum sırasında veya doğum sonrasında bulaşması mümkündür. Anne sütü virüsün bulaşmasına neden olabilir. Eğer HIV taşıyan bir kişi ile bulaşmaya neden olabilecek bir temas gerçekleşmişse (cinsel temas veya kan bulaşması olan bir yaralanma gibi) koruyucu önlem alınması ve izlem için, hemen bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır.

Doğurganlık çağındaki tüm kadınların AIDS konusunda bilgilendirilmesi ve gerekiyorsa test yapılması önerilmektedir. Eğer gebe HIV taşıyorsa, gebeye ve doğum sonrasında bebeğe koruyucu ilaç tedavisi verilerek bulaşma önemli oranda önlenebilir.

Prezervatif de kalıcı çözüm değil

Cinsel temas sırasında prezervatif kullanmak bulaşma riskini azaltır, fakat tamamen ortadan kaldırmaz. Kan ve kan ürünleri HIV, hepatit B, hepatit C ve frengi için test edilmektedir. Damar içi uyuşturucu kullanımının azaltılması ve bu kişilerde ortak iğne kullanımının önlenmesi bulaşmayı azaltacaktır. Sağlık personelinin tüm kan ve vücut sıvılarını enfekte kabul ederek koruyucu malzeme (eldiven vb) kullanması gereklidir.

AIDS’li Bir Hasta İle Aynı Ortamda Olmaktan Çekinmeyin Ancak Dikkat Edin

Yanak yanağa öpüşmek, tokalaşmak, işyerinde aynı ortamda çalışmak, aynı telefonu, aynı bardağı kullanmak, sivrisinek ve tahtakurusu gibi böcekler bulaşmaya neden olmaz. HIV virüsü hava yolu ile bulaşmaz.

Gribal bir enfeksiyon gibi başlıyor

HIV enfeksiyonu bulaşma sonrasında gribal bir enfeksiyon gibi başlayıp, daha sonra yıllar süren bir sessiz döneme girer. Bu uzun dönemde virüs vücutta varlığını sürdürür. Bağışıklık sistemi ile virüs arasında mücadele sürer. 10 yılı aşabilen bir süre sonunda bağışıklık sisteminde yetersizlik ortaya çıkmaya başlar. Kandaki virüs miktarı artar, bağışıklık sisteminin bazı özel hücrelerinin miktarında azalma ve bağışıklık sistemi işlevlerinde bozulma yaşanır. Bunun sonucunda, ağızda yaygın, tekrarlayan pamukçuk, uzun süreli ishaller gibi enfeksiyonlarda artış görülür. Normalde seyrek görülen bazı enfeksiyon hastalıkları ve ilerleyen dönemde bazı kanser türleri bu hastalarda daha sık görülür.

Erken tanısı çok önemli

Tanıda vücutta HIV virüsüne karşı oluşan, anti-HIV antikor olarak adlandırılan madde aranır. Bu amaçla genellikle ELISA testi kullanılır. ELISA pek çok hastalığın tanısında kullanılan bir testin adıdır, yalnızca AIDS’e özel bir test değildir. Bu testin pozitif bulunması durumunda anti-HIV antikoru daha detaylı olarak gösteren doğrulama testleri (Western Blot) uygulanır. Virüsün genetik maddesinin varlığını ve miktarını saptayan testler (HIV-RNA viral yük) hem özel durumlarda tanıda yardımcı olarak, hem de tedavinin ve ilaçların etkinliğinin izlenmesinde kullanılır. Virüsün genetik maddesinde ilaç direncini gösteren bazı bölgelerin araştırılması özellikle tedaviye yeterli yanıt alınamayan olguların yönetiminde yardımcı olur.

Ömür boyu ilaç kullanımı gerekir

HIV enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçlar mevcuttur. Günümüzde kullanılan üçlü ilaç tedavileri kandaki virüs miktarını çok azaltmakta ve bağışıklık sisteminin uzun süre korunmasını sağlayabilmektedir. Fakat ilaç tedavisi ile HIV enfeksiyonunu tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir. Bu ilaçların ömür boyu kullanılması gereklidir.

HIV aşısı için araştırmalar sürmektedir. Şu anda kullanımda olan veya önümüzdeki birkaç yıl içinde kullanıma girmesi beklenen bir aşı yoktur.

Cinsel ilişkide ideal süre ne?

Cinsel ilişkide ideal süre ne?

ABD ve Kanadalı cinsel ilişki terapistlerinin yürüttüğü yeni bir çalışmada, tatmin edici cinsel ilişkinin 7 ila 13 dakika arasında sürdüğü ortaya koyuldu.

tockholm’de düzenlenen Avrupa Üroloji Birliği (EAU) kongresinde sunulan araştırmalar, tatmin sağlayıcı cinsel ilişki süresinin sanılanın çok daha altında olduğunu ortaya koydu.

ABD Mid-Michigan Sağlık Merkezleri Tıbbi Direktörü Dr. Matt Rosenberg, “Cinsel ilişkinin saatlerce sürmesi gerektiği yönündeki genel kanının aksine, ABD ve Kanadalı cinsel ilişki terapistlerinin yürüttüğü yeni bir çalışmada, tatmin edici cinsel ilişkinin 7 ila 13 dakika arasında sürdüğü ortaya koyuldu” dedi.

Bu sürenin yaşla birlikte düştüğüne işaret eden Rosenberg, “Dünya nüfusu yaşlanmaya devam ettikçe, 40 yaşın üzerindeki erkeklerde sertleşme sorununun yaygınlığı artacak. Bu sorunun çözümünde hedefler, yalnızca sertliği artırmak yerine, tatmin edici bir cinsel yaşamın yeniden sağlanmasına yöneltilecek olursa tedavinin sonuçları iyileşir” diye konuştu.

Cinsel tatmini partneriyle paylaşmanın erkeğin cinsel deneyiminin önemli bir unsuru olduğuna işaret eden Rosenberg, bu konuda son dönemde geliştirilen ilaçların olumlu etki gösterdiğini söyleyerek, “Araştırmalar Bayer Schering Pharma’nın ilacı Levitra’nın uzun ve sürekli sertleşme sağladığı belirlendi” dedi.

Bebek sahibi olmak için 10. güne dikkat

Bebek sahibi olmak için 10. güne dikkat

Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin, kadın adet gördükten sonra 10., 12., 14. ve 16. günlere dikkat etmesi gerekiyor.

Günümüzde çiftlerin en büyük sorunlarından biri çocuk sahibi olmak. Tüp bebek merkezleri çocuk sahibi olmak için her yolu denemiş çiftlerle dolup taşarken, uzmanlar, çocuk sahibi olmanın zorlaşma nedenini kadınların değişen hayatına bağlıyor.

Bundan 50 yıl önce Türkiye gibi bir ülkede, hatta Batı ülkelerinde ekonomi veya çalışma hayatı içerisinde kadınların rolü daha azdı. Şimdi ise kadınların rolü çok daha fazla. Eeğitim düzeyinin ilerlemesi, çalışma hayatında önemli mevkilere gelebiliyor olmaları, birçok kadında kariyerlerinde bir yere geldikten sonra çocuk yapma düşüncesinin artmaya başlamasına neden oldu.

Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydın Arıcı, “Dolayısıyla bu nedenle son yıllarda zamanlarda kadınların doğurganlığında azalma olduğu söylenebilir. Ama bunun nedeni sadece doğurganlık yaşının kendi arzularına bağlı olarak ileriye atılmasıdır. Kadınların doğurganlığının yaşına göre değişiyor olması. Erkeklerde sperm üretimi ömür boyu devam etmektedir. Sperm üretimi buluğ çağında başlayan bir erkekte başlar ondan sonra çok ileri yaşlara kadar devam eder. Dolayısıyla cinsel ilişki kurabildikten sonra yaşlı bir erkek bile baba olabilir” diyor.

10. günden itibaren cinsel ilişkiye dikkat

Cinsel ilişkiye hangi zamanlarda girilmelidir?

İlişki sadece çocuk için gerçekleştirilen bir şey değildir. İlişkinin en güzeli spontan bir şekilde gerçekleştirilenidir. O yüzden bir çifte ne sıklıkla ilişkiye gireceğini bir hekim söyleyemez, söylememelidir de zaten. Yumurta zaten ayda bir tek gün ortaya çıktığına ve sadece 24 saat yaşadığına göre kadınlar açısından bir önemi yoktur bu ilişki sıklığının. Yeter ki yumurta olduğunda orada sperm de olsun. Kabaca bir kadın için adet gördükten sonra 10., 12., 14. ve 16. günler hamilelik açısından en uygun günler. Ancak çok önemli bir nokta var. Bu konunun çiftler arasında stres yaratmaması gerekir. Eğer karşılıklı olarak bu konuda arzu ve istekleri varsa bunun her zaman bir önceliği vardır. Tavsiye ettiğimiz bu ritmin, çiftin doğal yaşantısını etkilememesi gerekir yoksa bu durum strese neden oluyor.

Çiftlere önerdiğiniz özel bir saat var mı, gündüz ya da gece doğurganlık için fark eder mi?

Diğer memeli hayvanlarda mevsimsel olarak etkisi vardır ama insanlarda yumurtlama her ay gerçekleştiği için o bile etkisini yitirmiştir. Özel bir saat yoktur. Saatin, gece veya gündüz olmasının herhangi bir etkisi yoktur.

Bir yıl içinde yüzde 80 hamile kalabilirsiniz

Kadınların bir yılda hamilelik şansı en fazla ne zamandır? Özel gün hesaplanabilir mi?

Bir yılda hamilelik şansı, kabaca 35 yaşından genç kadınlarda yüzde 80’dir. O nedenle 35 yaşından genç çiftlerde 1 yıldan önce hamilelik oluşmamışsa paniğe kapılmamalarını tavsiye ediyoruz çünkü yüzde 80’i hamile kalır. Ancak hamile kalamayan yüzde 20’sinde testler yapılarak bir sorun var mı yok mu tespit edilir ve tedaviye geçilir. Birinci yılda alınabilecek bazı tedbirler vardır, o da hamilelik şansını artıracak günlerde özellikle cinsel ilişki gerçekleştirilmesi. Eğer 28 günde bir adet gören bir kadınsa normal olarak 14. günde yumurtlama olmasını bekleriz.

Yumurta maalesef sadece 24 saat yaşayabilir. Bu süre içerisinde spermle buluşursa embriyo haline geçer ve bebek gelişir. Spermle buluşamamışsa kendiliğinden yok olur. Sperm ise kadın vücudunda, iyi sperm parametreleri varsa ilişkiden sonra 48 saat kadar yaşar. Hatta çok iyi sperm parametreleri varsa ve ortam da uygunsa bu süre 72 saate kadar çıkabilir. Yani 14. gün gibi bir yumurtlama bekleniyorsa, bunu biz adetin başladığı günü birinci gün kabul ederek sayıyoruz. Bu da demek oluyor ki, adetin ilk gününden sonra 14. gün en çok beklenen yumurtlama günüdür. Sperm de 48 saat yaşadığına göre. Biz kabaca 10. günden itibaren gün aşırı ilişkiyle hamilelik şansının en yüksek seviyeye ulaşacağını tahmin ediyoruz.

Hemen ayağa kalkmamak gerek

Bazı pozisyonlar gerçekte döllenmeyi kolaylaştırır mı? İlişkiden sonra yatmak yerinden kalkmamak gibi inanışlar doğru mu?

Rahmin anatomik yapısına bağlı olarak bazı pozisyonlar gerçekten döllenmeyi kolaylaştırır. Ancak her kadının anatomisi farklı olabileceği için, herkes için geçerli tek pozisyon yoktur. İlişkiyi takiben en canlı ve hareketli spermler 5-10 dakikanın içinde rahime geçmiş olurlar. Bunun ötesinde daha uzun süre yatarak beklemenin sağlayacağı bir avantaj yoktur.

Kadınlar hangi nedenlerle yumurtlayamaz?

Yumurtlamamanın en sık görülen nedeni yumurtalıklarda yumurtaların bitmiş olmasıdır. Bu ileri yaşa veya erken menopoza bağlı olabilir. Gençlerde polikistik over sendromu denilen ve düzensiz yumurtlama, kilo fazlalığı ve tüylenme ile kendisini gösteren durumlarda da yumurtlama olmayabilir. Bunların yanı sıra tiroit bozuklukları, prolaktin yüksekliği gibi durumlarda da yumurtlama olmayabilir. En nihayet aşırı stres de yumurtlamayı engelleyebilir.

Üreme potansiyelini ölçmek için ne yapmak gerekiyor?

Üreme potansiyelini öğrenebilmek için kadın ve erkeklere farklı testler uygulanmaktadır. Erkekler için çok basit bir test olan sperm tahlili yapılabilir. Bu testle, spermin hacmine, yoğunluğuna yani bir mililitrede ne kadar sperm bulunduğuna ve spermin morfolojisine yani şekline bakılabilir. Sperm hücrelerinde, anormal şekilli spermler muhakkak bulunur. Ancak bunların belirli bir oranı vardır. Biz anormal şekillilerin yüzde 40’tan az olmasını isteriz. Bunun yanı sıra ileriye doğru hareketle sperm sayısının da hiç olmazsa yüzde 60 olmasını isteriz. 1 ml’deki sperm sayısının ise en az 20 milyon olması gerekir. Sperm hacminin ise 2-5 ml arasında olması normal sınırlardadır. Rakam bu sınırın altında olursa da erkek, çocuk sahibi olabilir ama şansı diğerlerine göre biraz daha düşüktür.

Kadınlara ise biraz daha ayrıntılı bir inceleme gerekir. Bunlardan birincisi tüplerin açık olup olmadığının kontrol edilmesidir. Bu testin ancak çocuk yapmaya karar veren çiftlerde hamilelik olmamışsa yapılmasını tavsiye ediyoruz. 35 yaşın altındaki kadınlarda 1 yıl denemenin ardından hamilelik olmamışsa tüplerin açık olup olmadığına bakılması gerekir. 35 yaşın üstündeki kadınlarda bu süresinin biraz daha kısa tutulabilir.

Kadınlarda yapılması gereken bir başka test ise yumurtlama düzeninin olup olmadığının ve hormonların dengeli olup olmadığının araştırılmasıdır. Bunun için iki basit kan testi vardır. Birincisi, adetin 3. günü yapılacak yumurtalık ve yumurtalığı idare eden hormonların ölçülmesi. Diğeri de, adetin 21. günü yapılabilecek ve yumurtlamanın olup olmadığının kontrol edildiği kan testidir.

Kafeinli içecekler düşük yapıyor

Hamile kalmayı kolaylaştıran yiyecekler var mı?

Hamilelik için önerilen belirli yiyeceklerden bahsetmek mümkün değildir. Yalnızca bebek sahibi olmak isteyenler değil sağlıklı yaşamayı düşünen herkes yaşına göre düzenlenmiş vücut kitle indeksine uygun ideal vücut ağırlığı aralığında olmaya özen göstermeli. Bunun için ana besin gruplarından yeterli ve dengeli biçimde tüketirken daha aktif bir yaşam biçimini seçmeli. Taze sebze, meyve ve tahıllardan oluşan besin gruplarından daha fazla hayvansal proteinler ve süt ürünlerinden daha az, şekerli ve yağlı gıdaların nadiren tüketildiği dengeli beslenme şekli önerilen beslenme şeklidir.

Kafeinli içeceklerin etkisi nedir?

Kafeinli içeceklerin fazlası hamilelikte düşüklere sebep olabilir. Bu nedenle hamilelerin günde iki fincan kahve veya dört bardak çayı geçmemelerini tavsiye ederiz.

Çocuk sahibi olmayı en fazla ne kadar erteleyebiliriz?

Bir kadının gerek vücut yapısı olarak gerek yumurtalık üretimi olarak en sağlıklı olduğu yaşlar 20-35 yaş arasıdır. Ama sosyal ve ailevi nedenlerle hamileliği geciktirdiyse, bu mutlaka bir sorun olacağı anlamına gelmez. Böyle bir durumda belki biraz daha erken testler yaptırıp, bir an önce hamile kalınmaya çalışılır. Bir kadın hamileliğini en geç 40 yaşına kadar ertelemelidir, bu yaştan sonra hamilelik şansı ciddi bir şekilde azalmaktadır.


Vücut geliştirme ilaçları kısırlaştırabilir

Kilonun doğurganlık üzerindeki etkileri nelerdir?

Kilo hem testisleri hem de yumurtalıkları olumsuz yönde etkiler. Aşırı kilo kadınların düzensiz yumurtlamasına aşırı zayıflık da hiç yumurtlamamasına neden olur. Dolayısıyla en doğrusu ideal vücut ölçülerinde olmaktır. Her iki uç da zararlıdır.

İlaçların ne tür etkisi vardır?

Bazı ilaçlar üreme sağlığını olumsuz etkilemektedir. Örneğin vücutlarını geliştirmek isteyen erkeklerin kullandığı bazı ilaçlar var. Bu ilaçlar çok güzel kas yapar ama sperm fonksiyonunu hemen hemen sıfıra indirir. Nedeni de çok basittir: bütün bu olayların emri aslında hipofizimizden gelir. Dışarıdan testosteron alındığında, hipofiz yeteri kadar testosteron olduğunu düşünür ve diğer sperm üretimini sağlayan hormonların fonksiyonlarını durdurur. O yüzden de sperm üretimi olmaz. Antidepresanların fazla kullanımı da olumsuz etkileyebilir. Tedavi dozunda kullanılması ve iyi takip edilmesi gerekir. Uzun süreli doğum kontrol haplarının da üreme sağlığına olumsuz bir etkisi yoktur.


Nilgün YILDIZ/hurriyet.com.tr

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Kadınların seks fantezileri

Kadınların seks fantezileri



• Sokak röportajları yapan bir muhabir sizi yolda durdurup en tuhaf cinsel fantezinizi sorsa, bunu ona anlatmaya cesaret edebilir misiniz? Muhtemelen hayır!

• Peki en yakın arkadaşınızla sohbet ederken bu konuda rahatça konuşabilir misiniz? Cevap yine hayır!

• Konu seks; özellikle de cinsel fanteziler olduğunda, çoğumuz hayal gücümüzün akıllara ziyan ürünlerini kendimize saklamayı tercih ederiz. Bunun iki sebebi vardır.
Birincisi; fantezilerimizin kişiliğimize, özlemlerimize, beklentilerimize, hatta bazı durumlarda cinsel sorunlarımıza dair ipuçları taşıdığını biliriz.

• Dolayısıyla onları açığa vurmak bizim için ortalıkta çırılçıplak dolaşmak kadar imkânsızdır. İkincisi; bu fanteziler zihnimizde ne kadar anlamlı ve doğalsa, anlatınca bize o derece anlamsız, olağandışı ve gülünç gelir.

• Sonuç olarak pek çok kadın, cinsel içerikli hayallerini kendine saklamayı tercih eder. Öyle ki bu hayalleri sevgilisinden ya da eşinden bile uzak tutar.

• Daha edepli olanları hafızasının bir köşesinde saklarken, uç noktalarda gezinen hayallerini acilen unutmayı tercih eder.

• Kadınlar için cinsel fantezileri hakkında konuşmak, cinsel hayatları hakkında konuşmaktan bile daha zorken, seksologların halini düşünebiliyor musunuz?

• Onlar için asıl cazip olan yüzlerce kez dinledikleri iktidarsızlık, yatakta iletişim bozukluğu ya da isteksizlik hikâyeleri değil, beynimizin bize oynadığı tutku oyunlarıdır ama bu oyunlara ulaşmaları hiç de kolay sayılmaz.

Kendini rahat hissetmesi şart


• Erkek ya da kadın, herhangi bir insanın; ''Hadi bir delilik yapayım'' deyip seks fantezisini anlatması için kendini gerçekten çok rahat hissettiği, güven duyduğu, yargılanma kaygısı taşımadığı ideal ortamda olması gerek.

• Çünkü herkes fantezi kuruyor, herkes herkesin fantezi kurduğunu biliyor ama bu konu hâlâ ciddi bir tabu... Neyse ki İngiltere''de bir grup araştırmacı ağızlarından girip burunlarından çıkarak yedi cesur kadını konuşturmayı başarmışlar.

• Bu kadınların fantezileri, dünyadaki pek çok kadının fantezileriyle ortak özellikler taşıyan, sıradan sayılabilecek hayal ürünleriymiş.


• Araştırmanın ilk şaşırtıcı sonucu şu olmuş: Kadınlar, seks fantezilerini daha çok seks sırasında havaya girmek, bir anlamda kendilerini erotize etmek için kullandıklarını itiraf etmişler.

• Uzmanlar bunun kesinlikle bir eksiklik, yani cinsel açığın fanteziyle kapatılmaya çalışılması şeklinde yorumlanmaması gerektiğini söylüyorlar.

Mekan fantezisi...


• Vücudun ve zihnin her an, her yerde ve her koşulda sevişmeye hazır olması mümkün olmadığı, özellikle de bugünkü yaşam biçimimizin içerdiği hemen her şey cinsel istek üzerinde öldürücü etki yarattığı için, işe yaradığı sürece fantezilerimizi devreye sokmamızda bir sakınca yok.

• Ayrıca bu fantezilerle yüzleşmek, kendimiz hakkında çok daha fazla şey öğrenmemizi de sağlıyor. İşte sıradan kadınların kendileri için yazdıkları sıra dışı seks hikâyeleri ve bu hikâyelerin gizli göndermeleri...

İzlenme fantezisi...


• Arkadaşlarınızla birlikteyken cinsel hayatınız hakkında küçücük bir imada bile bulunmaktan ölesiye korkuyorsunuz ama en büyük fanteziniz sevişirken gözetlenmek...

• Bunun bir çelişki olduğunu mu düşünüyorsunuz? Aslında değil. Hatta gerçekle kurmaca arasındaki bu zıtlığın birbirini beslediği bile söylenebilir. İzlenme fantezisi kadınlar arasında yüzde 22 oranında görülen, dolayısıyla uzmanlar tarafından normal kabul edilen bir fantezi...

• Peki bu teşhircilik hevesinin sebebi ne? Bir kadın neden partneriyle yaşadığı en mahrem dakikalara üçüncü bir kişinin ortak olmasını hayal eder? Yapılan araştırmaların sonuçlarına bakılırsa, kadınlar, içlerine işleyen birtakım toplumsal kabulleri cinsel fantezilerine de yansıtıyorlar.

Gözlenme hayali


• Günümüzün toplumsal kabulleri arasında ise kişinin görünüşüne, başkaları üzerinde yarattığı etkiye, kalıplaşmış bir ifadeyle, "imajına" özen göstermesi ilk sırada geliyor.

• Bu da teşhirciliğin seks fantezilerine taşınmasına neden oluyor. Gözetlenme hayali, bir tür "Bakın ben ne kadar iyi bir yatak partneriyim" mesajı taşıyor.

• Bu hayalin en iyi yanı ise, kadına kendini ilgi odağı gibi hissetme ve özgüven tazeleme fırsatı tanıması... Sevişirken izlendiğini hayal eden kadının egosu güçleniyor.

• Fakat bu yine de o kadının, hayali gerçeğe dönüşse rahatsız olmayacağı ya da bu fantezinin pratikteki karşılığını reddetmeyeceği anlamına gelmiyor.


Kurmaca bir karakterle sevişme fantezisi


• Pek çok kadın ünlü erkeklerle seks yapmanın hayalini kurar; özellikle de oyuncularla... Fakat bundan çok daha yaygın olanı, filmde ya da dizide canlandırılan bir karakterle sevişme hayalidir.

• Gerçekte var olmayan bu karakterler, bütünüyle güvenilirdirler, üstelik her türlü abuk sabuk fanteziye gıklarını bile çıkarmadan malzeme olurlar!

• Gerçek bir erkek sizi yangından kurtarıp, hemen ardından sahilde günbatımını izlemeye götürüp orada sevişmeyi teklif etmez; zaten etseydi de, merak etmeyin, ondan koşarak uzaklaşırdınız.

Saçmalığın hayali...


• Gerçek hayatta bu sırayla ilerleyen bir olaylar silsilesi, kafada soru işaretleri uyandıran bir saçmalıktan başka bir şey değildir.

• Oysa siz bu saçmalığın hayalini kurmakta ve bu hayali istediğiniz noktaya çekmekte sonuna kadar özgürsünüz.

• Yine de seksologlar bizi bir tek noktada uyarıyorlar: İdealize edilen karakterle ilişki hayalini abartıp gerçekliğine inanmaya başlama noktası! İşte bu sınırı geçmemek gerek.

• Çünkü eğer hayatımıza giren her erkeği fantezi dünyamızdaki bu ideal erkekle karşılaştırırsak, her seferinde hayal kırıklığına uğrayacağımız kesin. Şunu unutmamalıyız:

• Bir filmde ya da dizide görüp beğenmiş, oradan esinlenmiş olsak da, sonuçta kafamızdaki karakteri biz yarattık ve elbette bize göre mükemmel olacak şekilde yarattık. Kanlı canlı hiçbir erkek onunla rekabet edemez, çünkü o aslında yok!

Kadın kadına sevişme fantezisi


• Bu fantezinin akla getirdiği ilk ve en klişe soru şudur; ''Acaba ben gizli eşcinsel olabilir miyim?'' Oysa eşcinsel ilişkiye dair fanteziler, yaratıcı heteroseksüellerin hayal dünyasında da söz konusudur. Bir insanın seçimini eşcinsellikten yana yapmamış olması, içinde bu yönde en ufak bir dürtü bile duymayacağı anlamına gelmez. Aynı zamanda gerçekten bir hemcinsiyle birlikte olması gerektiğini de ifade etmez.

• Kadınların yüzde 25''i hayatları boyunca en az bir kez başka bir kadınla seks yapmanın hayalini kurmuştur. Bunun sebebi ise basitçe şudur: Hemcinsleriyle kuracakları mahremiyet bağının ve fiziksel güzelliğe temas etme deneyiminin nasıl bir şey olduğunu merak ederler. Cinsel ve fiziksel her türlü farklılığın ortadan kalktığı, eşit şartlar altında yaşanan bir cinsel tecrübenin neye benzediğini gözlerinin önüne getirmeye çalışırlar.

• Bir kadınla sevişme fantezisi, aynı zamanda hayata geçirilmesi en kolay fantezilerden biridir. Fakat bu deneyimi yaşayan heteroseksüel kadınların büyük bölümü, gerçeğe dönüşünce pırıltısını kaybeden her fantezi gibi bunun da bekledikleri kadar farklı ve özel bir his yaratmadığını söylerler.

İki erkekle birden sevişme fantezisi


• Grup sekse grup indirimi yapılmasa da, bu fantezi pek çok kadının hayal dünyasının nadide bir ürünü olarak cinselliğin tarihindeki yerini almıştır; Utah Üniversitesi''nde yapılan bir anketin sonuçlarına göre, kadınların yüzde 50''sinin... "Hayal kurarken bir erkek neyinize yetmiyor?" sorusunun cevabı ise bir değil, birkaç tanedir. Öncelikle, bu fantezi en yaygın ve gerek porno, gerek ana akım film senaryolarında kendine en çok yer bulan fantezilerden biridir; dolayısıyla bu noktada herkes modaya uymak ister.

• İkincisi, bir kadın için bir erkek tarafından arzulanmaktan daha güzel olan tek bir şey varsa o da iki erkek tarafından arzulanmaktır. Kadın egosu için iki erkekle sevişmek, iki kat seksi bulunmak demektir. Bu fantezide genellikle birbirinden çok farklı tipte erkekler bir araya gelir; yani kadın hayal kurarken genelleme yaparak, kendisini bütün erkeklerin çekici bulacağı ve hepsinin onunla yatmak isteyeceği varsayımında bulunur. Üçüncü sebep ise biraz daha düşündürücü:

• Kadınlar, iki kişilik ilişkinin aşırı derinleşmeye başlayan yakınlığından kaçma ihtiyacı hissettikleri zaman iki erkekle birden sevişmeyi hayal ederler. Dolayısıyla bu fanteziyle, uzun yıllardır evli olan kadınlarda daha sık karşılaşılır. Böylece romantizm potansiyeli taşıyan bir deneyim, bir anda tamamen fiziksel bir ihtiyacın karşılanmasına dönüşür; seks, özüne döner. Yani bu fantezi, son dönemde partnerinizle fazla içli dışlı olduğunuz ve ilişkinizde biraz mesafeye ihtiyaç duyduğunuz anlamına da gelebilir.

11 Temmuz 2010 Pazar

Evlenince seks hayatı biter mi?

Sürekli maruz kaldığımız bir sızlanmadır bu. Çoğunlukla, hatta belki de her zaman, bu durumdan şikâyet eden erkeklerdir. Acaba evli ve çocuk sahibi olmak, seksle bu kadar uyumsuz olmak zorunda mı?

İçinde yaşadığımız toplum, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, sayısız toplumsal görevi olan 'birkaç kadın' yarattı; hepsi bir tane fiyatına. Tıpkı TV reklamlarındaki '3'ü 1 arada' şampuanlar gibi.

Her şeyden önce, modern kadın, kız arkadaş ya da sevgilidir, ki bu ikisi hemen hemen aynı anlama gelir. Seks bu rol için gerekli bir şeydir ve sevgili, rolünü gerçekleştirmek için elinden gelenin en iyisini yapacaktır. Daha sonra, evlendiğinde, o artık sevgili değildir; eş rolünü benimser, ya da evin 'yönetici unsuru' demek daha doğru olur.

Antik çağlardan beri bu böyle. Bebek doğduğunda, kadın daha önce üstlendiği kız arkadaş, sevgili, eş rollerini unutarak bir 'öğretici unsur' haline gelir. Bütün ilgisi, yavrusuna bakmak için, farkında olmadan bu role odaklanır. Nihayet, bir büyükanne ya da ihtiyar bir kadın olduğunda seks tamamen ortadan kalkar.

Büyükanne aseksüel, cinsiyetsiz insan olarak görülür. Bu, insanoğlunun yaşadığı süre boyunca cinselliğini kullanmasa bile, seksüel olması sebebiyle tamamen yanlıştır. Partiye gitmek istediği için torunlarına bakmayı reddeden bir büyükanne düşünebiliyor musunuz? İmkânsız, öyle değil mi? Bu hiç hoş karşılanmaz.

Bizim toplumumuzda, büyükanne olmak, tıpkı ikinci hamilelik yaşamak gibidir. Çocuklu bir kadın çalışıyorsa, yeni bir rol daha üstlenir: Artık 'üretici unsur' haline gelmiştir. Michel Foucault'nun, "Çalışmak, arzuyu dizginlemek için icat edildi" demesi asla boşuna değildi. Kadınların bütün bu farklı sosyal rolleri, çiftler arasında yarattığı seks problemleri dışında, kimsenin sorgulamadığı 'normal' bir şey gibi kabul edilir.

CİNSEL ARZU HİÇ KAYBOLMAZ

Çoğu erkek, eşleriyle aralarında ortaya çıkan bu problemin üstesinden başka kadın ile geliyor. Bu, başta işe yarıyormuş gibi görünür. Ama dikkatli olun, bunun işe yaramasının mantıklı bir açıklaması var: Kadın, yeniden kız arkadaş, sevgili olmak için öteki rollerini bir kenara bırakmıştır. Erkek o kadınla evlenirse, uzun vadede o da eşinin yaptıklarının aynısını yapacaktır.

Birçok kadın hamilelikten sonra cinsel arzu hissetmediğini söylüyor. Cinsel arzu, kadının fiziksel durumu ile hiç ilgisi olmayan zihinsel bir aktivite olduğundan, bu besbelli yanlıştır. Aslında olan, aklın başka şeye doğru yönelmesidir. Ayrıca, söylediğim gibi, cinsel arzu asla kaybolmaz. Sadece başka yöne odaklanır.

Bunun bir çözümü var: Çocuklarla iletişim kurmak. Kadın çocuklara, zaman zaman anne ve babanın birbirini sevmesi gerektiğini anlatmalıdır. Kendilerine ayıracak zamanları olması gerekir; tabii ki bu, çocukları artık sevmediklerini göstermez. Çocuklu kadınların bunu anlamasının zor olduğunu biliyorum; fakat tek çözüm yolu budur. Önemli olan, bu noktayı dünyadaki en doğal şeymiş gibi anlatmaktır ve bu yüzden kötü anne olunmayacağına kendini inandırmak.

Kadın belli bir toplumsal rol üstlendiğinde, toplumun ona verdiği diğer rolleri unutmuş gibi gözükür. Bu, her kadının fark etmesi gereken büyük bir problemdir. Ben kadını, her zaman cep çakısı ile kıyaslarım. Bilirsiniz, çakının birçok fonksiyonu vardır: Bıçak, tirbuşon, tırnak törpüsü, makas olabilir. Değişik fonksiyonları olmasına rağmen çakı hâlâ çakıdır. Kadınlarda da aynen böyledir.

Kadının değişik toplumsal rolleri olabilir, ama o hâlâ kadındır. Sevgili, eş, çalışan, büyükanne olabilir ama o hâlâ cinsiyeti olan bir insandır. Kadınlarda olan şey, özellikle sevgili rolü olmak üzere, diğer toplumsal rolleri unutarak, hayatlarının belli bir kesiminde oynamaları gereken rolleri bütün olarak benimsemeleri. Sanki seks hayatlarının (sevgili rolünün), diğer aktivitelere nazaran daha az öncelikli olması gerekiyormuş gibi davranırlar. Bu, besbelli bir hata. Yani, bu problemin ikinci çözümü, durumu anlamaktır. Biz kadınlar, bir elin beş parmakları gibiyiz. Eğer eli kullanmak istiyorsak, beş parmağı birden kullanmalıyız. Aksi halde el işe yaramaz ve bundan dolayı da eksik kalırız.

Pornografi bir peri masalıdır

Pornografi bir peri masalıdır

Pornografi denildiğinde aklımıza hep "ayıp, yasak, günah, zararlı" gibi ifadeler gelir. Peki pornografi gerçekten zararlı mıdır? Porno izlemek bir ihtiyaç mıdır?

Pornografi denildiğinde aklımıza hep "ayıp, yasak, günah, zararlı" gibi ifadeler gelir. Peki pornografi gerçekten zararlı mıdır? Porno izlemek bir ihtiyaç mıdır? Eğer pornografi bu kadar zararlı ve yanlışsa böyle büyük bir sektör nasıl meydana gelmiştir?

Pornografinin zararlarını aza indirgemek mümkün müdür? Çocukların zamanından önce pornografik görüntülerle karşılaşmalarını nasıl engelleyebiliriz? Pornografi faydalı hale getirilebilir mi? Cinsellik, aile ve evlilik konularında halkımızı bilgilendirmeyi ve farkındalığı arttırmayı amaçlayan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED); pornografi hakkında çok çarpıcı bir basın açıklaması yaptı.

Porno filmlerde her şey abartılıdır, kurgudur

Pornografi bir peri masalıdır

Cinselliğin her insan için önemli olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; "Cinsellik doğuştan itibaren hayatımızda önemli bir yere sahiptir, insan doğuştan cinsel bir varlıktır ve seks de iki kişi arasındaki özel bir paylaşımdır. Pornografi cinsel hayatı renklendirmek için bir fantezi aracı olarak kullanılabilir. Dozunda kullanıldığında çiftlerin cinsel hayatına hareket ve heyecan katabilir, onlara farklı deneyimler yaşatabilir. Bu açıdan bakıldığında pornografi zararlı değildir. Ancak bu alışkanlık haline geldiğinde, kişiler porno izlemeden uyarılamaz hale geldiğinde o zaman sorun ortaya çıkar." dedi.

Pornografinin bir peri masalı olduğunu belirten Dr. Keçe; "Porno filmlerde gördüklerimiz gerçeği yansıtmaz. İnsanların düştüğü en büyük yanılgılardan biri porno filmlerde izledikleri gibi bir seksi gerçek hayatta da yaşayabileceklerini düşünmeleridir. Hatta kendi performanslarını ve bedenlerini porno film yıldızları ile kıyaslayan kişiler de vardır, bunlar cinsel hayatta umutsuzluğa düşerler. Çünkü porno filmlerde her şey abartılıdır, kurgudur. Bu açıdan bakıldığında pornografi bir peri masalıdır. Her insan kendini peri masalında görmek ister, inanmak ister, gerçek olsun ister, bu bir dereceye kadar zararsızdır ancak bunları takıntı haline getirmemek ve gerçek hayatla bağı koparmamak gerekir. Kişi bunlara fazlaca takıldığında cinsellikten keyif alamaz hale gelebilir.'' dedi

Gençler cinselliği porno filmlerden öğreniyor

Çocuklar pornonun olumsuz etkilerinden uzak tutulmalıdır

Cinsel sorunların en önemli nedeninin ülkemizde cinsel eğitim olmaması olduğunu söyleyen CİSED Başkan Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; "Özellikle ergenlik dönemine girildiğinde cinselliğe olan ilgi ve merak artar. Okulda ve ailede cinsel eğitim olmadığı için de gençlerimiz cinsellik hakkında bilgileri arkadaşlarından, internetten ve filmlerden öğrenmektedirler. Porno filmlerdeki abartılı görüntüler gençlerde seksin filmlerdeki gibi olması gerektiği; cinsellikte başarının, skorun, penis boyunun çok önemli olduğu gibi bir yanlış algı oluşturmaktadır ve bu da ileride cinsel yaşamlarında sorun yaşamalarına neden olmaktadır.

Gençler cinselliği porno filmlerden öğreniyor. Bu yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle porno filmler daha gerçekçi olmalı, gerçeğe daha yakın görünen oyuncular kullanılmalı, daha yumuşak ve konulu filmler olmalıdır. Bu şekilde olduğunda kişiler gerçek bir cinsel deneyim yaşadıklarında hayal kırıklığına uğramayacaklardır.'' dedi. Çocukları ve gençleri pornografinin olumsuz etkilerinden korumanın önemini vurgulayan Psk. Bacanak; "Biz her ne kadar istemesek de artık çok küçük yaştaki çocuklar bile interneti kullanıyorlar ve çok rahat bir şekilde porno görüntülere ulaşmaları mümkündür. Yaşlarına ve düzeylerine uygun olmayan görüntülere, zamanından önce tanık olmak ileride önemli sorunlara yol açabilmektedir.

Bu nedenle çocukların ve gençlerin internet kullanımlarına bir sınır koymak, porno sitelere girmeklerini engelleyici bilgisayar programlarını kullanmak faydalı olacaktır. Çocuk tabi ki yaşına ve düzeyine uygun bir şekilde cinselliği bilmelidir, cinsel konularda anne-babasına sorduğu sorulara doğru ve tatmin edici cevaplar verilmelidir, ancak vaktinden önce porno görüntüleri izlemesi de sağlıklı olmayacaktır. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşlarına ve ilgili devlet kurumlarına da önemli görevler düşmektedir. dedi.

Porno seyretmek bir tercihtir

Porno filmlerin önemli bir sektör oluşturduğunu söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psikolojik Danışman Fatma Ayrık; "Porno film seyretmek bir tercihtir. Kişileri bu tercihlerinden dolayı yargılamamız mümkün değildir. Ancak seçilecek filmlerde bazı şeylere dikkat edilebilir. Cinsel terapide de eğitci cinsel içerikli filmlerden yararlanılmaktadır. Bu filmlerin konulu olması, daha yumuşak sevişmelerin olması, daha gerçekçi görüntülerin olması pornonun zararlarını azaltıp özellikle cinsel terapide faydalı bir hale de getirebilir." dedi.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Cinsel ilişki süresini uzatmanın yolları


Cinsel ilişki süresini uzatmanın yolları

Sigara ve alkol kullanan bir erkek hem vajina içersinde daha kısa süre kalır, hem de cinsel ilişki sırasında çabuk yorulur...

Spor yapmanın sağlık için önemi kaçınılmaz bir gerçek. Düzenli egzersiz yapan insanlar hem daha sağlıklı bir yaşam sürüyor, hem de daha formda bir vücuda sahip oluyor. Sporun bir yararı daha var, o da erkeğin cinsel performansını arttırması.

Cinsellik, aile ve evlilik konularında toplumu bilgilendirmeyi ve farkındalığı arttırmayı amaçlayan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği-CİSED sporun cinsellik üzerindeki etkisi konusunda çok çarpıcı bir basın açıklaması yaptı.


Spor yapan bir erkek cinsel ilişkiyi daha uzun sürdürebilir

Sporun sağlık için çok önemli olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; "Düzenli egzersiz yapmak her yaştan kadın ve erkek için çok faydalıdır. Hem kişinin sağlığını korumasına ve daha formda bir vücuda sahip olmasına, hem de stresi yenmesine yardımcı olur. Düzenli spor yapmanın özellikle erkekler için cinsel açıdan da faydası çoktur. Spor yapan bir erkeğin cinsel performansı daha iyi olur.'' dedi.

Egzersiz sırasında kalp atımının hızlandığını ve vücuda daha fazla kan pompalandığını da belirten Dr. Keçe; "Vücuttaki kan akışı hızlandığında, cinsel organlara giden kan akışı da hızlanır. Böylece erkeğin cinsel isteği de artar. Ayrıca formda bir erkek cinsel birleşme sırasında vajina içersinde daha uzun kalabilir, yorulmadan ilişkiyi daha uzun sürdürebilir.

Oysa ki formda olmayan, sigara ve alkol kullanan bir erkek hem vajina içersinde daha kısa süre kalır, hem de cinsel ilişki sırasında çabuk yorulur yani bilinçdışı haz ve elem dengesinden dolayı, seks yaparken yorulan erkeği korumak adına erkeği erken boşalmaya veya sertleşmesini kaybetmeye zorlayabilir. Bu nedenle erkeklere düzenli egzersiz yapmalarını öneriyoruz.'' dedi.


Aşk kaslarını çalıştıran egzersizler cinsel performansı arttırıyor

Aşk kaslarının cinsellikten alınan zevki arttırmada çok önemli bir yeri söyleyen CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; "Kemik çatının alt kısmında pelvis tabanı adı verilen bölgede bulunan kas grubuna pelvis tabanı kasları yani aşk kasları adı verilir. Aşk kasları daha derinde yer alan diğer kaslarla beraber çalışarak idrar yapma ve tutma, dışkılama, cinsel işlevlerin yerine getirilmesini ve çatı kemik içinde yer alan organların sarkmadan burada kalmasını sağlarlar.

Bu kaslar gün için sıkıp bırakarak çalıştırılır. Pilates yaparak, yere yatarak bacakları bisiklet çevirir gibi hareket ettirerek çalıştırılabilir. Böylece o bölgedeki kaslar güçlenir, o bölgeye giden kan alkışı hızlanır ve cinsel performans ve penisin sertleşme kalitesi artar, erkeğin boşalma süresi uzar." dedi.


Erkek ne kadar ön sevişme yaparsa vajinada da o kadar süre kalabilir

Ön sevişmenin cinsel ilişkinin en önemli kısmı olduğunu belirten CİSED Genel Sekreteri Psk. Dnş. Fatma Ayrık; "Erkeklerin 3 büyük korkusu vardır. Bunlar; "ya penisim sertleşmezse", "ya önsevişme sırasında vajina içine girmeden penisim inerse" ve "ya partnerim boşalmadan erken boşalırsam" şeklindedir.

Formda ve düzenli spor yapan bir erkeğin hem kendine hem de vücuduna olan güveninin artmasıyla birlikte, bu korkulardan zihni arınacak ve cinsel performansı da o düzeyde artacaktır. Yeterli bir ön sevişme sonrası vajina içersinde de aynı uzunlukta kalabilecektir. Erkek önsevişmede başta klitoris olmak üzere kadının erojen bölgeleri uyarmalı ve partneri boşalmaya yakın cinsel ilişkiye girmelidir. Bize göre sağlıklı bir ilişkide erkeğin vajina içersinde kalma süresi ön sevişme süresi kadar olmalıdır.

Erkek önsevişmede başta klitoris olmak üzere kadının erojen bölgelerini uyarmalı ve partneri boşalmaya yakın cinsel ilişkiye girmelidir. Bunun için de ortalama 10 dakika civarında bir önsevişme yeterlidir. Ön sevişmeyi boşalmadan uzun süre sürdürebilen bir erkek, vajinal ilişkiyi de o kadar süre devam ettirebilir." dedi.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Erkekde ilk gece korkusu

Erkek, ilk gece korkusunu nasıl yaşar?

Yazla birlikte evlenen çiftlerin sayısı da artıyor. Evliliğin ilk gecesi yani gerdek gecesi, cinsel bir başarısızlıkla karşılaşmamak için neler yapmalıyız?


Evliliğin ilk gecesi başarısızlık yaşayan ve uzun yıllar bununla mücadele etmek zorunda kalan çiftlerin sayısı oldukça fazla. Kadınlar ilk gece acı, ağrı ve kanama olması korkusu yaşarken, erkeklerde ise eşini cinsel açıdan mutlu edememe ve cinsel ilişkide başarısız olma korkusunun yaygın olduğunu görmekteyiz.

CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe, "Toplumumuzda ilk gece çok büyütülüyor, özellikle kadınlar çocukluklarından itibaren ilk ilişkinin acı verici olacağını, kanama olacağını, dişlerini sıkmaları gerektiğini duyarak büyüyorlar. Ancak ilk gece korkusu sadece kadında değil erkekte de var.

Erkekler belli etmeseler de ilk ilişkiyi onlar da kafalarına çok takıyorlar. Özellikle ilk ilişkide başarısız olma korkusu erkekler için de ilk geceyi kâbusa çevirebiliyor, ereksiyon sorunu ya da erken boşalma da ilk ilişkide ortaya çıkabiliyor ve eğer çift bunu kabul edip cinsel terapiye başvurmazsa bu sorunlar yıllarca sürebiliyor." diyerek çiftlerde görülen ilk gece korkusunu açıklıyor.

Cinsel ilişkiye girememe (CİG) hastalığı ilk gece ortaya çıkıyor!

Özellikle çiftlerde 'Cinsel İlişkiye Girememe' (CİG) hastalığının ilk gece ortaya çıkabildiğini söyleyen Psk. Gülüm Bacanak, CİG'in karşımıza üç şekilde çıktığnı belirtiyor:

Kadının korkularından dolayı kasılması ve ilişkiye izin vermemesi durumu olan vajinismus,

erkeğin psikolojik nedenlere bağlı olarak cinsel ilişkiye girememe durumu olan bağlanma (sertleşme sorunu, ileri derece erken boşalma, cinsel isteksizlik, vb.)

ve çiftin cinsel deneyim ve bilgi eksikliğinden dolayı ortaya çıkan balayı sendromu.

Üçünün de temelinde aslında cinsellikle ilgili olumsuz duygular, yanlış bilgiler ve beklentiler vardır ve bu sorunlar çiftin hayatını ilk geceden itibaren kâbusa çevirebilir.

Çiftlere evlenmeden önce cinsel eğitim verilmeli...

Ülkemizde eskiden sağdıçlık kurumumun olduğunu ve sağdıçların evlenmeden önce çiftlere ilk gece ile ilgili bilgi verdiklerini söyleyen Psk. Bacanak, "Teknoloji açısından gelişmemize rağmen cinsel konularda geriye gidiyoruz. Günümüzde gençlerin cinselliği konuşabilecekleri ve doğru bilgiyi edinebilecekleri kişiler ve kurumlar çok az. Aile ile konuşamıyorlar, okulda konuşamıyorlar, internetten, porno filmlerden ve arkadaşlarından edindikleri bilgiler de genellikle sağlıklı olmuyor. Yeni evlenen çiftler cinsellik hakkında hiçbir bilgileri olmadan ilk geceyi yaşıyorlar ve sorunlar ortaya çıkıyor." diye belirterek sağlıklı cinsel bilgilere sahip olmanın önemini vurguluyor ve ekliyor:

"CİSED olarak evlenmek üzere olan çiftlere evlilik öncesi cinsel danışma ve rehberlik hizmetinin verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü çoğu çift cinsellikle ilgili hiçbir şey bilmeden evleniyor. Kadınlar utandıkları ve konuşacak kimse olmadığı için cinsel açıdan bilgisizken, erkekler de edindikleri yanlış bilgiler ve porno filmler nedeniyle gerçekçi olmayan beklentiler geliştirebiliyorlar. Böyle çift ilk gece zaten farklı düşünce ve beklentilerle yatağa gidiyor. Belediyeler evlenmek üzere kendilerine başvuran çiftlere cinsel danışmanlık hizmeti sağlamalılar, biz de CİSED olarak buna destek vermeye hazırız!" .

6 Temmuz 2010 Salı

Cinselliği Siz Öğretin



Ergenliğin en önemli aşamalarından biri de cinsellik. Ve uzmanlara göre çocuğunuz cinselliği sokaktan değil, bilimsel yollarla sizden öğrenmeli..

Ergenlikle birlikte ''buluğa ermek''ten de bahsedilir. Kız çocuklarının âdet görmesi, erkek çocuklarının da penislerinin sertleşerek boşalmasına ''buluğa ermek'' deniyor ve bunlar ergenliğin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Çocukluk döneminin tamamlanmasıyla birlikte hormonların neden olduğu inanılmaz bir fırtına içinde değişim başlıyor. Kız - kadın, oğlan - erkek olmaya, sevimli minik yavrularımız cinselliği düşünmeye başlıyor.

Biz de, Psikiyatr Kerem Doksat ile, belki de ergenliğin en önemli safhalarından birini yani cinselliği konuştuk:

Ergenlikte cinsellik ne kadar önemli?

Ergenlikte çocuk, cinselliğinin farkına vararak vücuduyla çok fazla ilgileniyor. Eğer bu konuda bilgi eksikliği varsa cinsellik daha fazla ilgisini çekiyor.

''Kim daha erkek?''

Cinsel bilgiler ne zaman verilmeli?

En uygun yaşlar 9-10''dur. Ama bu cinsel bilgiler özendirici, pornografik olmadan bilimsel yöntemle verilmeli.

Aileden bilgi alamayan çocuk ne yapıyor?

Sokaktan yanlış veya sapkın bir şekilde öğreniyor.

Bu dönemde neler yaşıyorlar?

Erkek çocuklar aralarında meniyi uzağa atma yarışı başlatır. Bununla ''Kim daha erkek?'' sorusunun yanıtı aranır. Kızlar da birbirlerinin göğüslerine bakıp, kiminkinin daha büyük olduğunu anlamaya çalışırlar.

Eşcinsel ilişkiler olabilir mi?

Yalancı eşcinsel ilişkiler yaşanır. Birbirlerine mastürbasyon yapabilirler. Ancak bu geçicidir.

Sorunlu yaşanan cinsellik karşısında aileler ne yapmalı?

Hamile kalmış bir kız veya sapkın ilişkiye giren bir erkek, yaptığından zaten utanç duyuyordur. Travmadan kurtulması için bağışlayıcı, yol gösterici olunmalı.

Sakın el kaldırmayın

Ailenin tutumu ne kadar önemli?

Çok fazla. Aile desteğiyle acıyı atlatanlarda hiç iz kalmıyor. Ancak ailenin aşağıladığı çocuklar için sonuç son derece kötü olabiliyor. Evden kaçabiliyor, intihar edebiliyor.

Çocuk konuşmayı reddediyorsa?

Özel rahatsızlığı olmayan hiçbir çocuk konuşmayı reddetmez. Çocuk bunu geri çeviriyorsa mutlaka aile iletişim yolunu bulamıyordur. Ya da aile çok otoriterdir. Sevgi, ilgi ve hoşgörü çok önemli.

Dayak ne etki yaratıyor?

Dayak her çeşidiyle bütün dünyada bilim tarafından lanetlenmiştir. Hiçbir şekilde terbiye edici rolü yoktur. Ruhsal bozukluklara zemin hazırlar.

Uyuşturucu mu kullanıyor?

Ergen ve kötü arkadaşları olan bir çocuk, her an tuzağa düşebilir.. Ama onu kurtarmanın pratik yöntemi var..

Huzursuz gençlik dönemi, özellikle uyuşturucu madde ve alkol kullanımı için risk oluşturuyor. Bu konuda da en büyük etkenlerden biri arkadaşlar. Eğer arkadaş grubu içinde madde kullanan varsa, çocuğunuzun da kullanma riski huzursuz, sıkıntılı olduğu bir dönemde çok yüksek. Peki ne yapılmalı? Çocuğunuzun böyle bir sorunu olup olmadığını nasıl anlayacak ve ne yapacaksınız? Psikiyatr Serdar Serdaroğlu, size yardımcı olacak birkaç pratik adımı şöyle sıralıyor:

• Bu arkadaşla görüşmeyi yasaklamamalı çünkü hiçbir yararı yok.
• Uyuşturucu ve alkol konusunda çocuğunuzu bilgilendirin.
• Bunları kullanan bir çocukla neden arkadaşlık yapmak istediğini öğrenin. Çocuğunuzun da bazı sorunları olduğunu göreceksiniz.
• Asla nasihat etmeyin, işe yaramaz.
• Onu dinleyin.
• Tek bir arkadaşı varsa, teke tek ilişki tercih ediyor, grup arkadaşlıklarına girmiyorsa, seçtiği arkadaş sizde huzursuzluk yaratıyorsa harekete geçin.

Gençler ne diyor?

Dilek Akgün (16)
Ailemle aramda yaş farkı çok olduğu için beni anlamakta zorlanıyorlar. Asi ruhluyum. Hayatımda her şey benim için disiplinli olmalı. Stresli olduğum, ağladığım dönemler oluyor.
Tuğba Metin (17)
Bir yere gitmek istediğimde izin vermezlerse onları sorgulayıp tepki gösteriyorum. Sıkıldığım zamanlarda ağlayarak rahatlıyorum.

Oya Başar''dan birkaç öneri

Ünlü tiyatrocu Oya Başar, oğlu Umut''un ergenlik dönemini rahat geçiren annelerden. Küçük yaşlarda oğluyla arkadaşlık bağını kurmayı başaran sanatçı, bu sayede sorun yaşamamış. Başar, deneyimlerinden yola çıkarak anne ve babalara şu önerilerde bulunuyor:
''Çocuğu büyütürken sevgiyle yaklaşmak gerekiyor. Ona güven vermelisiniz. Sevginizden emin olmalı. O zaman çocuğunuz size açılmakta zorlanmaz ve sorunlarını paylaşabilir. Ben çocuklarımı sevgiyle büyüttüm ve bunun çok sorunu hallettiğini gördüm.

Ergen çocuğun mutlaka yönlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Çocuğu spor, sanat gibi yeteneğinin bulunduğu bir alana kanalize etmek gerekiyor. Ben müzikle ruhunun gelişeceğine inanarak Umut''u konservatuvara verdim. Sorunlarını benimle paylaşabilmesi için gerekli yolu çizdim ve biz ergenlik dönemini oldukça sorunsuz atlattık.''

Cinselliği ''sanal'' öğrenmesin..

Teknolojiyle birlikte aileler için ergen cinselliğinde ciddi bir sorun daha başgösterdi. Cinsel konularda bilgisiz gençlerin internette porno sitelerine çok rahat girebildiklerine dikkat çeken Psikolog Orhan Gümüşel, genelde sorunlu bu çocukların, bu yolla cinselliği sağlıksız öğrendikleri görüşünde.
Gümüşel''in ailelere önerileri ise şöyle:

• Cinselliğin doğal, ancak yeri ve zamanı geldiğinde yaşanacağını anlatın.
• Çocuğu bilgilendirirseniz internette seks sitelerine rağbet etmeyecektir.
• Çocuğunuzun bu sitelere girdiğini bildiğinizi onu utandırmadan hissettirin. Bunun doğru bir cinsellik olmadığını anlatın.
• Bu tür sitelere girişi engelleyen programlar var, onlardan yararlanın.
• Bu sitelere dışarıda girmek isteyebilir. Bu durumda mutlaka cinselliğin zamanı ve yeri geldiğinde özel bir duygu paylaşımı olduğunu anlatın.

Yoksa çocuğum eşcinsel mi?

Çekingen davranan, karşı cinsten biriyle çıkmayan veya genelde karşı cinse atfedilen davranışları gösteren kız ya da erkek çocuğun mutlaka eşcinsel olması gerekmiyor. Aynı cinsten gençler arasında bir cinsel ilişki gerçekleşmiş olsa bile, bu onların yetişkin eşcinselliğine yönelmeyi tercih ettiğinin göstergesi sayılmıyor. Lawrence Bauman, çocuğunun yetişkin eşcinselliğine yöneldiğini öğrenen ailelere kitabında şu önerilerde bulunuyor:

• Akıl sağlığı uzmanlarına göre homoseksüellik rahatsızlık, hastalık değil.
• Eşcinsellik alternatif bir yaşam tarzı olarak görülüyor ve bazı bilim adamları eşcinselliğin genetik olabileceğine işaret ediyor.
• Vazgeçirmek için konuşmaya çalışmayın. Çocuğunuzla aranıza duvar örersiniz.
• Yapabileceğiniz en iyi şey bu gerçeği kabul etmek. Onu eleştirerek veya suçlayarak zaten zor olan yaşamını daha da güçleştirmeyin.
• Ona sevginizi verin çünkü buna hiç olmadığı kadar ihtiyacı var.

Ve yaşanmış bir olay

Psikiyatr Serdar Serdaroğlu, cinsellikte ailenin tutumunun önemini, yaşanmış bir olayla şöyle anlatıyor:
''13 yaşlarında bir çocuk kendisinden büyük başka bir çocuk tarafından cinsel ilişkiye zorlanmış. Ailesi çocuğu getirdiğinde asıl sorunun, uğradığı cinsel tacizden çok annesi olduğunu anladım. Çünkü anne her akşam çocuğun külotunu indirip bugün de bir şey olmuş mu diye kontrol ediyormuş. Bu olay çocuğun çok daha fazla etkilenmesine, akşamları eve gitmek istememesine neden oluyordu.''